30 yıldır gazetecilik yapan son 10 yıldır da İstanbul Gazeteciler Derneği (İGD) Başkanı olan Mehmet Mert, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul 3'üncü Bölge Milletvekili aday adayı oldu. Bir gazeteci olarak niçin milletvekili aday adayı olduğundan söz eden Mert, “Gazeteci siyaset yapamaz diye bir kaide yoktur. Gazeteci yaptığı haberlerle, kamu yararını gözeten tavrı ve duruşuyla zaten siyaset yapmaktadır. Biz şimdi toplum yararına ve çıkarına yaptığımız gazeteciliği; Meclis çatısı altında yapmak, milletimizin, meslektaşlarımızın sesi olmak için yola çıkmış bulunuyoruz. Özgür basın için adayım” dedi. Gazetecilerin siyasetteki varlığının çok önemli olduğunun da altını çizen Mert, “Gazeteci bir defa ne iş yapar? Kamu yararını gözetir. Yanlışların üzerine gider. Ortada bir haksızlık varsa bunu dile getirir ve her zaman doğrudan yana olur. Bu mesleki ilkelere sahip birisinin Meclis'te olması da toplum yararınadır. İşte bu yüzden siyasetin aktif bir şekilde içinde olmak niyetindeyiz” ifadelerini kullandı.
Gazetecisiniz. Dolayısıyla gazeteci kimliğinizle beraber her türlü sorunu kamuoyu gündemine taşıma imkanınız varken niçin milletvekili aday adayı olmayı tercih ettiniz?
Gazeteci işini doğru yaptığı sürece zaten bir milletvekili gibi çalışır. Birbirinden çok farklı bir alan değil. Aslında milletvekili olursam aynı işi yapacağım. Devletin imkanlarını da yanıma alarak hem mesleki bilgi birikim, tecrübe olanaklarımı Meclis'e taşıyacak hem de daha geniş kitlelere ulaştırabileceğim. Zaten biz gazeteciler ne yapıyoruz?Kendi derdimizin peşine düşmüyoruz. Toplumun, halkın, doğanın, hayvanların, haklarını koruyarak; haber değeri olanları yayınlayıp, sorumlulara aktarıyor, onların dertleriyle dertleniyoruz. Çocukların, kadınların, gençlerin hakkını yazarak, haberleştirerek gözetiyoruz. Milletvekilleri de bunu yapıyor. Farklı bir şey olsa zaten aday olmazdım. Örneğin Futbol Federasyonu Başkanlığı, Kızılay Başkanlığı söz konusu olsa aday olmazdım. Netice itibariyle Mehmet Mert, milletvekili olduğunda gazetecilikte yaptığından farklı bir iş yapmayacak. Bilakis vekil olursak, ulaştığımız binlerce insanın yerini yüz binlerce insan alacak. Artı bir taraftan da sorunların çözümü noktasına da yakın olacaksınız. Şu an bir manşet atıyorsunuz; 'sorunları görün, çözüm üretin' diye şimdi milletvekili olursak Ankara'ya daha yakın olacağız, bakanlıklara daha yakın olacağız, çözüm için daha aktif rol oynayabileceğiz. İktidar, muhalefet fark etmez. Hatta muhalefetteki gazetecilerin daha belirleyici olduğunu görebiliyoruz. Sonuçta almış olduğum karar bir günlük bir karar değil. 30 yıllık meslek hayatımın verdiği bir sorumluluk. Bir takım engelleri aşmak adına bunu arzuluyorum. Milletvekili olursam buradan Mehmet Mert faydalı çıkmayacak, bilakis benim işlerim daha çok artacak. Belki özel işlerimizi ihmal edeceğiz, daha çok koşturacak, daha az kazanacağız ama sonuçta ülkemize, milletimize karşı sorumluluklarımız var. Böyle bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Şu an Meclis'te 600 milletvekili var, son 20 yıla bakın gazetecilerin hakkını savunan kaç vekil var? Gazetecilerin haklarını koruyacak vs kimse yok. Yerel basın mevzuatı hala yok. İnternet mevzuatı son anda çıktı. Netice itibariyle tüm bunlar için Meclis'te olmak önemli.
Önceki açıklamalarınızda TBMM'ye girmeniz durumunda gazetecilerin sorunlarını Meclis'e taşıyacağınızı söylemişti niz. Gazeteciler hakkında ilk defa vaatte bulunan bir vekil adayısınız. Bu konuda nasıl bir yol haritası izleyeceksiniz?
Meclis çalışmalarını yıllardır takip ediyoruz. Kimi vekiller var gündeme gelmek ister, sürekli konuşulmak ister ve sansasyonel cümlelerle kendini ortaya atar. Kimi vekiller var hiç konuşmaz, hiç ses çıkarmaz sadece iş takibi yapar. Kimi vekiller de gerçekten sorunları çözer ama medyada gündeme gelmez. Ben de; Türkiye medya açısında bakılırsa dünyada 180 ülke içinde 160'ıncı sıralara kadar basın özgürlüğü konusunda gerileyen bir ülke. Bu gerçekliğin üzerinde durmaktan yanayım. Sürekli medya çalışanlarının olanak kaybettiği bir durumdayız. Medyanın yüzde 90'ının hükümet kontrolünde olduğunu görebiliyoruz. Son 20 yıllık iktidar zamanında, 20 yıl öncesinde var olan Uzan, Doğan ve Çukurova Grubu gibi çok sayıda medya grubunun iktidar kontrolüne geçtiğini gördük. Bu kontrolle birlikte hem halkın tarafsız haber alma hakkı gizleniyor hem de medya gerçek görevinin dışına çıkarak bir siyasi partinin propoganda merkezi haline geliyor. Bunları şimdi Meclis'te birileri dile getiriyor belki ama bunları dile getirmekle bırakmamalıyız. Bu sorunu daha geniş kitlelere ulaştırmalıyız. Mesela medya meslek örgütleri de işlevsiz hale geldi. Dün böyle değildi. Şimdi ise Türkiye'de var olan basın, meslek örgütlerinin yönetcilerini bile tanıyan kimse kalmadı. İş yapamaz hale gelmişler. Medya tabiri caizse itibar anlamında yerlerde sürünüyor. Umarım partisi hiç önemli değil gazetecilik evrensel değerlerine sahip çıkan, gazetecilerin acılarını benimseyecek üç beş arkadaşım olur ve Meclis'te gerçek bir çalışma içine gireriz. Gelecekte iktidar kim olursa olsun bu konudaki iyileştirmelerin Türkiye'ye katkı sunacağını biliyorum. Gelişmiş ülkelere bakarsanız medyanın özgür olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla medyanın özgürleşmesi demokrasimize de ülkenin siyasal anlamıdaki toplumsal anlamındaki gelişimine de katkı verecektir. Bu konuda altyapımız var mı derseniz? 30 yıllık mesleki birikimim var. 10 yıldan beri meslek bir örgütün başkanlığını yapıyorum. Bugün gazete görünümlü kağıt parçaları var maalesef. Parti organı gibi yayın yapan gazeteler var. Bu tür gazetecilikten milletimiz zarar gördüğü gibi basın da zarar görüyor. Bugün gazete tirajları yerlerde sürülüyor. 86 milyon insanın yaşadığı bir ülkede; bütün gazetelerimizin toplam tirajı 1 milyon bile etmiyor. Bana birileri dijitalleşmeden bahsedebilir ama Japonya'ya bak, Norveç'e bak, Fransa'ya bak. Tirajlar sürekli artıyor. 1950'de Türkiye'nin nüfusu 35 milyondu, Hürriyet Gazetesinin 1 milyon tirajı vardı. Şimdi 86 milyon nüfus var bütün gazeteler bir milyon satmıyor. Mesela televizyon izliyorsunuz. X haber kanalında bir partinin propogandası yapılıyor, Y haber kanalında başka bir partinin reklamı yapılıyor. Biz buna karşıyız.
Özellikle gazetecilerin sorunları neledir ve çözümü noktasında neler yapacaksınız?
Bir numaralı sorun Türk medyasının itibarı. İtibarı yok eden şey medyanın gerçek gazetecilerin elinde olmamasıdır. İşi bilmeyen ya bir parti yöneticisinin ya bir siyasi karakterin emrinde olan bir basın dünyası var. Bir numaralı sorun budur. Bunun açıkça dillendirilmesi, Meclis'e taşınması gerekirse hukuki yollara başvurulması gerekiyor. İkinci bir sorun olarak mesela Basın İş Kanunu var. Son yıllarda bu kanun ortadan kalktı. Bunun yeniden kanunlaşması lazım. Basın mensuplarının haklarına kavuşması için yasalar çıkarılabilir. Medya meslek örgütleri güçlendirilebilir. Medya emekçilerinin baskı altından kurtulması için onlara rahat haklar tanınabilir. Nasıl bugün sağlık çalışanları hak talep edip alıyorsa biz de alabilmeliyiz. Mesela deprem bölgesine gittik, orada gazeteciler kimliklerini saklamak zorunda kaldı.
Günümüzde ulusal, yerel basın farkı ortadan kalkmış olsa da Türkiye'de bir yerel basın gerçeği de var. Bu konuda neler söylersiniz?
Yerel basın son 30,40 yıldır gözden çıkartıldı. Yerlere serildi. Adeta üvey evlat muamelesi görüyor. Aslında biz yerel medya diyo ruz da sanki ulusal basın çok mu iyi durumda hayır. Ama onların gene bir kaynağı vs oluyor. Yerel basın cumhuriyetimizin kuruluş dönemine bakarsanız Kurtuluş Savaşı'nda aktif rol oynamış, toplumu uyandırmış, cesaretlendirmiştir. Bugün ise yerel basın gazeteciliğin dışına itilmiş durumda. Yerel gazetecilerin hiçbir hakkı, hukuku kalmamış. Son 10 yılda 2 binin üzerinde yerel basın kuruluşunun Anadolu'da kapandığını görüyoruz. Yerel basın mensuplarının ek iş yaptığını görüyoruz, geçimini sağlayamadığını görüyoruz. Bunların ele alınması gerekir. Ele alındığı gibi bununla ilgili bir Yerel Basın Mevzuatı oluşturulmalı. Yine yerel basında çalışanların yüzde 90'ının pek basınla ilgisi olmadığı çıkıyor, okullu olmadıkları ortaya çıkıyor. Bu da bir yara. Şimdi yurttaş gazetecilik kavramı sosyal medya üzerinden geliştiriliyor bu da yanlış. Gazeteci, gazetecidir. Bunun üzerine gidilmeli. Yerel basının eğitim kalitesi güçlendirilmeli. Daha sağlıklı yayın organlarının oluşmasını bu şekilde sağlayabiliriz. Yerel basının büyümesini engelleyen bir de yerel siyaset an layışı var. Yerel siyasetçiler de yerel basının işini engelleyici çalışmalar yapıyorlar. Örneğin X bir belediye X bir yerel basın organını eline alarak onu adeta kendi yayın organı haline getirerek; onun ilerle
mesini, büyümesini engelliyorlar. Bilinçsiz meslek taşlarımız da bunlara alet oluyorlar. Bunlara çare eğitim diye düşünüyorum.
TARAFSIZLIĞIMIZA ASLA GÖLGE DÜŞMEZ
Aday adaylığınız, gazeteci olarak tarafsızlığına gölge düşürecek mi?
Ben halihazırda 20 yıldır CHP'nin üyesiyim. Bu tartışılabilir. Ama benim anlayışıma göre bir spor yorumcusu X bir takımı tuttuğu zaman yorumlarıyla o takımı eleştirdiği zaman o takımın doğru oyun oynamasına katkı verir. Buradan da yola çıkarak bir siyasi partinin üyesi, mensubu, ona oy veren kişi en çok o siyasi partiyi eleştiren kişidir. Ben yanlışı görür ve söylerim. Meclis'te de olsam bu değişmez. Yıllardır benim yazdığım yazılar ortada. CHP'yi en sert şekilde eleştiren birisiyim. Bu eleştirilerin içinde hakaret, küfür, mesnetsiz bir iddia yoktur. Sadece daha iyiyi bulmak, daha doğruyu bulmak adına sunduğum katkılardır. Ben genel başkan olsam yanımda uzmanlar kadar beni eleştiren, bana yanlışımı söyleyerek doğruya yönlen direcek kişiler de taşırım. Hatta onları daha çok taşırım. Dünyaya baktığınızda başarılı yöneticiler her zaman kendilerini eleştiren kişileri yakınında tutarlar. Sonuçta bu benim mesleğim. 'Gazeteci siyaset yapmaz' denemez. Biz zaten bu mesleği yaparak siyaset yapıyoruz. Ben inanarak ve bilerek aday adayı oldum. Cebimde taşıdığım iki kart vardır bir mesleğimi gösteren basın kartım bir de CHP üye kartım. Bunu da neden taşırım? Burası bir demokrasi ülkesi, siyaset bizim her alanımızda var. Dediğim gibi siyaset yapıyoruz, siyaset yaparken de eleştiri yapacağız, en çok da özeleştiri yapacağız ki doğruyu bulabilelim. Biz gazetemizde de her partiye eşit mesafede duruyoruz. Bizim gazetemize AK Partili de MHP'li de kendisine yer buluyor. Kimse 'burası CHP'nin gazetesi' demiyor. Benim her partiden arkadaşım vardır ve hiçbiri; 'Mehmet, CHP'lidir. Bize hoş bakmaz' dememiştir. Ben Meclis'e gitsem sanırım en çok CHP'lileri üzerim. Ben en çok partimi eleştiririm, bunları söylerim. Eminim ki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da böyle düşünüyordur. Daima karşı tarafın yanlışını söylemekle yol alamazsınız o yüzden kendi yanlışlarınızı da ifade etmekte fayda vardır. Dolayısıyla benim CHP milletvekili olmam asla tarafsızlığımıza gölge düşürmeyecektir. Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da kamuoyunu aydınlatmaya, haksızın karşısında dikilip, haklının yanında durmaya devam edeceğiz.
Plan olmadan şehir olmaz
30 yıldan beri gazetecilik yapıyorsunuz. Özellikle İstanbul 3. Bölge'de faaliyet göstermiş birisiniz. Şimdi de bu bölgeden milletvekili aday adayısınız. Sizce bu bölgenin en büyük sorun nedir?
Şimdi İstanbul merkezi baktığınız zaman doğuya ve batıya doğru genişliyor. Doğuda Tuzla var Pendik var artık neredeyse Kocaeli ile birleşti diyebiliriz. Bizim bölgemizde de batıya doğru açılan İstanbul'un sistemsel, proje bazındaki mantıksal hataları var. Günübirlik bir yönetici geliyor kendi başına bir karar alıyor. Bence bunların daha merkezi bir sistemle projelendirilmesi gerekiyor. Örneğin bizim birçok belde, mahallemiz var. Büyükçekmece Celaliye mesela. Belli yerler var; imarı var suyu yok. Suyu var, imarı yok. Çatalca'da, Silivri'de yine benzer çokça problem var. En büyük problemi planlanmamış bir şehirleşme olarak görebilirim. Nasıl ki biz son 100 yıldır İstanbul'u beğenmiyoruz; dünyaya bakarsanız Moskova'da, Londra'da, Paris'te bir metro sistemi vardır. İstanbul'a baktığınızda yaklaşık 200 kilometre bandında bir dağınıklık ve mantıksızlık söz konusu. İstanbul'da Avrupa Yakası'nın da mantıklı bir şekilde projelendirilmesi lazım. Aksi halde ne oluyor? Kaçak yapılaşma ortaya çıkıyor, rant oluyor, kamunun, devletin haklarının yanlış insanlara gitmesine sebep olunuyor. Haksız kazanca sebep oluyor. Birinci sorun olarak bunları görürüm. Ama ondan sonra tabii ki ulaşım, işsizlik ve çevre sorunları var. Lakin en çok bu konuya ağırlık gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
SİYASETİ ABARTMAMAK GEREKLİ
Mehmet Mert yurttaşlara neler söylemek ister?
Siyaseti biraz daha fazla konuşacağım, daha çok meydanlarda olacak, daha çok efor harcayacağım. Çünkü beğenmediğiniz insanlar tarafından yönetilmek istemiyorsanız, elinizi taşın altına koyacaksınız. Şimdi o kadar çabayı sadece milletvekili olmak için mi yapıyorum? Hayır. Dünyaya geldik, gideceğiz. Giderken bir iz bırakmamız, ülkemize, milleti mize katkı vermemiz gerekiyor. Ben de bunu istiyorum. İnsan lara söylemek istediğime gelir sek de siyaseti fazla abartmasınlar. Önce kendi yaşamlarını kursunlar, düzenlerini kursunlar sonra siyaset bir köşede onlar için bir şey ifade etsin. Ama insanlar hayatlarının merkezine siyaseti koydukları sürece ne mutluluğu bulurlar, ne karşı tarafı anlarlar ne de başarılı olurlar. Sürekli masalarında siyaset olan bir sofraya oturduklarına; karınları doymaz. Bunu bilmek de fayda var.