Silivri Belediyesi’nde çalışırken Özcan Işıklar tarafından işten çıkartılan işçilerin durumu adeta yılan hikâyesine döndü.
Artık bu konuyla ilgili detaylı bir analiz yapmanın zamanının geldiğini düşünüyorum.
Evet, Ağustos ayında Silivri Belediyesi’nde çalışmakta olan üç işçi, Işıklar’ın talimatıyla sözleşmeleri feshedilerek işten çıkartıldı.
Bu üç işçiden biri evde dinlenmeye çekilirken, diğer ikisi de belediyenin kapısında direnişe başladı.
Şimdi Özcan Işıklar’ın işçilerin işten çıkartılmasıyla ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla 20 Ağustos 2015 tarihinde düzenlediği basın toplantısındaki açıklamalarını bir kez daha hatırlayalım.
Işıklar, işten çıkartılma gerekçesi olarak iki ana konu üzerinde durmuştu.
Bunlardan birincisi; "yasal limitlerin üzerinde fazla mesai yaparak ücret almakta ısrar ettikleri", ikincisi ise "iş yerinde disiplinsiz oldukları" iddiasıydı.
İşçileri “çalışma barışını koruyabilmek amacıyla” işten çıkardıklarını belirten Işıklar, özellikle Çetin Arat ve Barış Kiracıoğlu adlı iki işçinin, "yasal limitlerin üzerinde fazla mesai ücreti almakta ısrar ettiklerini, şişirilmiş bir şekilde kişi başına aylık 10 bin TL’yi aşan ücretler ödemek zorunda kaldıklarını, bu kişilerle diğer işçiler arasında ücret uçurumu meydana geldiğini ve çalışma barışının onarılamaz şekilde bozulduğunu" söylemişti.
Şimdi fazla mesai ücretleri açısından Işıklar’ın iddiasının analizini yapalım.
Arat ve Kiracıoğlu, Silivri Belediyesi’nde çalıştıkları dönemde şoför olarak görev yaptıkları için fazla mesai ücretleri de Araçlar Amiri tarafından yazılıyor ve Destek Hizmetleri Müdürü tarafından da kontrol edildikten sonra onaylanıyordu.
Aynı şekilde Destek Hizmetleri Müdürlüğü’nün bağlı olduğu Belediye Başkan Yardımcısı da bu mesai sisteminin yasa ve yönetmeliklere uygun olup olmadığını denetliyordu.
Eğer ki fazla mesailerin dağılımında bir usulsüzlük söz konusu ise; Belediye Başkanı, o zaman bu mesai ücretlerini bizzat yazan Araçlar Amiri hakkında niçin “görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla soruşturma açmadı?
Aynı Belediye Başkanı, mesai ücretlerinin ödenmesini onaylayan Destek Hizmetleri Müdürü hakkında niçin “görevi ihmal” iddiasıyla soruşturma açmadı?
Yine aynı Belediye Başkanı, mesai ücretlerinin ödenmesi konusunda denetleme sorumluluğu olan ilgili Başkan Yardımcısı hakkında niçin yine “denetim görevini ihmal” iddiasıyla soruşturma açmadı?
Burada bir gariplik yok mu?..
Kaldı ki; bu iki işçinin gereğinden fazla para kazanarak çalışma barışını onarılmaz derece bozduğunu iddia eden Işıklar’a; Silivri Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde çalışan bir bayan işçinin satın aldığı süs köpeğinin çok havladığı için apartmandan kovulması üzerine sadece köpeğin yaşaması için özel olarak ev kiraladığını da hatırlatmak istiyorum.
Sevgili Silivrililer,
Bu işte sanki “amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek” türünden bir gariplik seziyorum.
Yaşananlar ve somut gelişmelerin tamamı; Işıklar’ın bütün iddialarını ve savunmalarını çürütüyor.
Şimdi gelelim Işıklar’ın işçilerle ilgili ikinci işten çıkarma gerekçesi olarak gösterdiği “disiplinsizlik” iddiasının analizine.
Evet, gerçekten de bu arkadaşların belediye içerisinde disiplinsiz hareketlerinin olduğunu ben de duymuştum.
Başkan’ın burada kısmen haklılık payı var…
Ancak bu işçilere gelene kadar o belediye binasında öyle disiplinsiz insanlar var ki; işçilerin yaptıkları onların yanında sütle yıkanmış kalır.
Mesela halk arasında “Tavuk Ömer” lakabıyla anılan Ömer Sebahattin Çetin’e bakalım.
Kafayı çektikten sonra aklınıza gelebilecek her tülü rezilliği gerçekleştirmek onda…
Özür dileyerek yazıyorum; sarhoş vaziyette insanların gözü önünde sallana sallana Silivri sokaklarına çişini yapmak onda…
Belediyede çalışan evli barklı kadınların cep telefonuna gecenin bir yarısı taciz mesajları göndermek onda…
Telefonların telesekreterlerine eşcinsel pozisyon tarifi içeren sesli mesajlar bırakmak suretiyle erkekleri taciz etmek (tövbe estağfurullah) onda…
Belediyenin kültür merkezine gelen bazı kız öğrencilere “senin karşında kendime hakim olamıyorum” diye taciz mesajları göndermek onda…
Yine akşamları kafayı çekince facebook üzerinden sağa sola acayip mesajlar göndermek, alenen bazı kadınlara "kancık" diye hitap eden yazılar yazmak onda. (Işıklar’ın talimatıyla facebook sayfası kapatıldı)
Resmen sorumlu olmamasına rağmen yine Işıklar’ın talimatıyla ilgilendiği SİLKENT ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nün bir takım malzeme alımlarında faturayı şişkin göstererek aradaki farkı oldu bittiye getirmek onda…
Belediye içerisinde bağıra bağıra aklınıza gelebilecek her türlü belden aşağı muhabbeti yapmak onda…
Bir ailenin engelli kız çocuğu hakkında hakaret içerikli sosyal medya paylaşımı yapıp Silivri 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nden hapis cezası almak onda (cezası tecil edildi).
Ancak baktığınız zaman bu adam Işıklar’ın yanından bir dakika bile ayrılmadan her ortamda boy gösterebilirken, aynı Işıklar bu davranışların hiç birisini yapmayan iki tane gariban işçi için “disiplinsiz” diyebiliyor.
El insaf…
Nerede adalet?..
Bakın burası çok önemli... Ve çok önemli olduğu için de altını çizerek belirtiyorum; Özcan Işıklar, Silivri Belediyesi’ni adaletli bir şekilde yönetmiyor.
Adamına göre muamele yapıyor…
Yine geçtiğimiz günlerde Işıklar’ın, silivridehaber.com adlı haber sitesine bu konuyla ilgili olarak verdiği beyanatı okuyoruz.
İşçilerin disiplinsiz olduğunu tekrarlayan Işıklar, aynen “başkan yardımcılarını dövüyorlardı” cümlesini kullanıyor.
Işıklar’ın iddiasına bakar mısınız?
Adamlar "Başkan yardımcılarını dövüyorlarmış"…
Burada Işıklar’ın çoğul konuşarak “ları” ekini kullanmak suretiyle anlatmaya çalıştığı olay aslında Barış Kiracıoğlu’nun bundan 3 sene önce dönemin Belediye Başkanı Yardımcısı Zafer Ercan’ın yakasına yapışması olayı.
Elbette çok çirkin bir davranış…
Ancak bunu şimdi söyleyen Belediye Başkanı’na sormazlar mı “olayı duyunca sen ne yaptın” diye?..
Belediyenin işçisi, senin başkan yardımcının yakasına yapışıp boğazına sarılacak ve sen de o kurumun en tepe yöneticisi olarak 3 yıl boyunca parmağını oynatmayacaksın.
Nerede olayın tutanağı?
Nerede soruşturma dosyası?
O belediyede Disiplin Kurulu yok mu?
Orası resmi daire değil mi?
İlkokullarda bile var olan Disiplin Kurulu sizin belediyenizde bulunmuyor mu?
Neymiş efendim; Barış Kiracıoğlu olay tarihinde sendika temsilcisi olduğu için yasaya göre işten çıkarma cezası veremiyorlarmış.
Sen olayın tutanağını tutarsın, Disiplin Kurulu’na sevk edersin; yasa ne emrediyorsa Disiplin Kurulu da onu yapar.
Ama en azından olayın olduğu an yasal işlemleri başlatırsın.
Aval aval seyretmezsin…
Sevgili Silivrililer, Değerli Okuyucularım,
Neresinden bakarsanız bir gariplik…
Neresinden bakarsanız bir laçkalıktır gidiyor…
O belediye binasını ringonun ahırına çevirmişler…
Ve şimdi de işçilerin iki aydan bu yana işlerine geri dönme amacıyla belediye kapısında eylem yaparak direnmelerine gelelim…
Aslında işçilerin ısrarlı bir şekilde direnmesi, Işıklar’ın bütün planlarını altüst etti.
Bu kişilerin işten çıkartılmaları için kamuoyuna açıkladığı bütün gerekçeleri teker teker çürütülen Işıklar, önce geri adım attı.
Ancak yerel basının “pes etti” yorumları nedeniyle yiğitliğe leke sürmemek amacıyla işçileri geri almaktan vazgeçti.
İşçileri bunun üzerinde eylemlerin dozajını arttırınca tekrardan pes eden Işıklar, basın tarafından bir kez daha “pes ettiğinin” vurgulanması üzerine işçileri işe almaktan yeniden vazgeçti.
İşçiler daha fazla eylem yaparak daha çok bastırmaya başladı.
Zabıtaları gönderdi, işçilerin eylem çadırlarını parçalattı.
Afiş ve pankartlarını yırttırdı…
İşçiler direnmeye devam etti.
Işıklar da habire karar değiştirmeye başladı.
Şanzımanlı Arçelik gibi bir sağa bir sola çeviriyor; bir "alacağım" diyor bir "almayacağım" diyor…
İşin doğrusu, işçilerin direnmesi karşısında bal gibi de pes etti ve boyun eğdi.
Kamuoyuna yansımayacağını bilse neredeyse işçilerden özür dileyecek hale geldi.
Ancak basın bu işin üzerine gittikçe dışarıda yiğitvari bir algı oluşturma adına işçileri işe geri almamakta direniyor.
Kapalı kapılar arkasında işçilere neredeyse “yapmayın” diye yalvarıyor, ancak dışarıya karşı aslan kesiliyor.
Biz de en sonunda Silivrili gazeteciler olarak kendi aramızda toplanıp bir karar alacağız.
Ve diyeceğiz ki; tamam Başkan pes ettiğini, boyun eğdiğini yazmayacağız.
Al işçileri geri, kapalı kapılar arkasında kendilerinden özür dile. Arkasından da basın aracılığıyla kamuoyuna “benden özür dilediler, elimi öptüler, ben de kendilerini affettim” de.
Biz de inanmış gibi yapalım ve aynen böyle yazalım.
Bu konu da kapansın…
Işıklar da rahatlasın…
İşçiler de rahatlasın…
Herkes rahatlasın…