Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’ın, Silivri'de ikamet eden Kıbrıs Gazileriyle birlikte KKTC’yi ziyaret edeceğini duyduğumuzda “basın davetli mi” diye kendisine sorduk. Ancak Yılmaz’ın, “arkadaşlar sizin gelmenizi de isterim fakat çok kalabalıksınız hepinizi nasıl götürelim, eğer içinizde tercih yaparsak bu sefer diğer arkadaşlar üzülecek” cevabı hevesimizi kursağımızda bırakmıştı...
Normal şartlar altında gazetecilikte alakası olamayacak; iki kelimeyi bir araya getiremeyen ve hatta “Ali topu at” cümlesini bile imlâ hatası yapmadan yazamayan tiplerin Silivri’de “habercilik” yapmaya çalışması nedeniyle sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek gerçek haberciler çoğu şeyden mahrum kalıyoruz. Bu mesele yarın öbür gün ayrı yazı konusu olabilecek bir konu…
Peki ben bu geziye nasıl katıldım şimdi onu anlatayım…
Evet, yerel medya davetli değildi ancak sonuç olarak kamuya açık ziyaretler yapılacaktı ve kendi imkânlarımla KKTC’ye giderek Silivri ekibinin temaslarını takip edebilirdim… Üstelik böyle bir geziye kaçak olarak katılmak içimdeki “yaramazlık” duygularını da tatmin edecekti…
Bazı meslekler vardır; efendi efendi yapılır. Örneğin muhasebecilik ve bankacılık… Ancak bazı meslekler vardır ki kaç yaşında olursanız olun; yaramaz çocuk edasıyla yaparsanız başarılı olursunuz. İşte gazetecilik de böyle bir meslek. Yaramazlık; gazeteciliğin ruhunda vardır…
Kendime göre bir istihbarat çalışması yaparak gezinin başlangıç ve bitiş tarihleri, kalınacak otel ve gezi programını öğrendim. İstihbarat olmadan operasyon yapamazsınız… Silivri’den atlayıp KKTC’ye gittiğimde koca ülkede ekibi nerede bulacağım? Bu bilgiler elimde olacak ki oraya vardığım zaman kendilerine ulaşabileyim…
Gerekli bilgileri kendi yöntemlerimle elde ettikten sonra (yaklaşık 15 gün önce) uçak biletlerini aldım ve Silivri ekibi ile aynı otele rezervasyon yaptırdım. Aradan geçen 15 günlük süre içerisinden hiç kimseye bir şey söylemedim. Hele ki Silivri ekibinden tek bir kişi bile kendilerini takip ettiği bilmiyordu. Kimsenin ruhu bile duymadı…
Ekip, Cuma sabahı saat 03:00’te belediye binası önünde buluşarak otobüse bindi. Ben ise o saatlerde evimdeki yatağımda mışıl mışıl uyuyordum. Çünkü onların uçağı 07:05’te Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan havalanacak ve 08:35’de Ercan Havalimanı’na iniş yapacaktı. Benim uçağım ise yaklaşık 10 saat sonra 16:35’te İstanbul Havalimanı’ndan kalkacak ve 18:10’da Ercan Havalimanı’na iniş yapacaktı…
Sabahleyin evde kahvaltı yaparken Silivri ekibinin bileceği uçağı internet üzerinden takip ettim. 1 saat 4 dakika rötarlı olarak havalandılar ve 08:35 yerine 09:35’de iniş yapıldı...
Sabah ilk önce her zamanki gibi ofisime geldim ve saat 14:00 gibi valizimle birlikte İstanbul Havalimanı’na giriş yaptım. Planlanan saatte uçağım havalandı ve yine planlanan saatte Ercan Havalimanı’na indim. Lefkoşa’da gözüme kestirdiğim bir lokantada yemek yedim. Saat 20:30 gibi otele giriş yaptığımda Silivri ekibi topluca yemekteydi ve benim KKTC'de olduğumdan ve hatta otele giriş yaptığımdan hala haberleri yoktu. Önce odama çıktım ve yerleştim. Arkasından Silivri ekibinin bulunduğu yemek salonuna indim. U şeklindeki masada Silivri Kaymakamı Tolga Toğan, Belediye Başkanı Volkan Yılmaz ve MHP İlçe Başkanı Zafer Yalçın; girişi kapısı sırtlarında dönük olarak oturuyordu. Muhabbet o kadar koyuydu ki kimse benim salona girdiğimi fark etmedi. İlk önce Zafer Yalçın’ın omzuna dokunarak “selâmünaleyküm” dedim. Kafasını çevirince “abi sen nereden çıktın yaa” diyerek şaşkınlığını dil getirdi… İlk önce herkeste bir şaşkınlık oluştu. “Gazilerimizi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı” deyince Volkan Başkan ve Kaymakam Bey gülerek “hoş geldin” dedi. Arkasından herkes gülmeye başladı…
Volkan Başkan sağ olsun; “buraya kadar gelmişsin bu saatten sonra artık bizimlesin” dedi. Bana oda ayarlanması talimatını verdi. Ancak o işi çok daha önceden yapmıştım. Kendisine teşekkür ettim ve normal bir gazeteci gibi KKTC’deki temaslarını takip ettim...
Gezi sırasında neler yaşandığını ise yarın yazımda anlatacağım…