24 Temmuz Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü kutlu olsun…

5 yaşlarındayken iki mesleğe hayranlık duyardım…

Bunlardan biri gazetecilik, diğeri de polislikti

Çünkü gazeteciler haksızlıkları yazar, polisler de kötü insanları yakalardı.

17 yaşındayken mesleğime başlamam da bir haksızlık hikayesiydi…

Çok yaramaz bir öğrenciydim ve okuldan atılmıştım. Öğretmenleri şikayet için yerel gazeteye gidince “gel bizim muhabirimiz ol” teklifiyle karşılaştım.

Bu sene meslekte 36. yılım ve halen haksızlıkları yazmayanları gazeteci olarak kabul etmiyorum.

Silivri kasaba ruhunu muhafaza eden bir yerleşim merkezi. Hakkında yazı yazdığınız insanlarla en geç ertesi gün yüz yüze geliyorsunuz. Bu nedenle bana kızan çok fazla insan var. Ki normali de budur aslında…

Silivri’de birlikte yerel habercilik yaptığımız arkadaşlarımız var. Çoğu haksızlıkları yazmamayı ve haksızlık yapanlarla iyi geçinmeyi tercih ediyor. Günlerini tanıtımla, trafik kazalarıyla, yangınlarla ve rutin konularla geçiriyor.

Örnek vermek gerekirse; Çanta’nın katliam fermanı imzalandı. İstanbul İkitelli’deki sanayi sitesi bütün olumsuzluklarıyla birlikte Çanta’ya taşınıyor. Yine Çanta’da çimento fabrikası kuruluyor. İki yıl sonra insanlar evlerinde oturamayacak, yoldan geçen arabalar camlarını açamayacak hale gelecek.

Benim dışımda yazan olmadı…

Hatta birçok arkadaş bu tesislerin “faydalı olduğunu” (!) iddia eden tek elden çıkmış yazıları yayımladı.

Onların “efendi” kabul edildiği tersine dönmüş dünyada ben efendi olmamayı tercih ediyorum.

24 Temmuz Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü kutlu olsun…