supersilivri.com / Cem GÜNER - Özel Haber

Öğretmenlikle geçmiş tam 32 yıl. Yüzlerce genci yetiştiren ve bugün birçoğu önemli mevkilere gelen isimlerin anılarına rehberlik eden Tarih Öğretmeni Ali Toker. Elinden sayısız öğrenci geçse de; öğrencilerinin isimlerini de, karakterlerini de hiç unutmadı.

Ali Toker’le Silivri Lisesi anılarını konuştuk. Kendisini seneler sonra Silivri Lisesi bahçesinde eski öğrencileri ile buluşturduk. Bugün Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar’dan tutun da, siyasetin renkli simalarının neredeyse tamamını okutan Ali Öğretmen o yılları tebessümle anıyor ve ekliyor: Öğretmenin en büyük sermayesi bilgisi ve sevgisidir. Ben öğrencilerimi bu iki şeyden hiç mahrum etmedim.

Aslında Silivri’de yaşayanların çoğu sizi tanıyor. Yine de bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1950’de Silivri Ortaköy’de doğdum. Çok güzel bir çocukluk geçirdim. Uçurtmamı da uçurdum, cicozumu, çelik çomağımı da oynadım, çemberimi de çevirdim. 7 yaşında babamı kaybettim. O yüzden babamla çok bir şey paylaşamadım. Felç olduğu için doğru düzgün konuşamadık bile. Beni yetiştiren annem oldu. Rahmetli Cemal Kozanoğlu şimdiki İş Bankası’nın bulunduğu yere bir pansiyon yaptırmıştı. Annem orada hademelik yapmaya başlayınca merkeze geldik. Silivri köylerine o zaman ulaşım zordu. Köylerdeki birçok çocuk Cemal Kozanoğlu sayesinde okudu. İlkokulu Ortaköy Mahallesi’nde, ortaokulu Silivri Lisesi’nde, Liseyi burslu olarak Haydarpaşa Lisesi’nde okudum. Çok değerli öğretmenler yetiştirdi bizi. Lisede çok sert fakat dersi çok iyi öğreten bir tarih öğretmenim vardı. Tarihi öyle sevdim. 37 yaşımda, biraz geç sayılabilecek bir yaşta evlendim. Çocuğumuz olmadı. Bir kız çocuk evlat edindik ve büyüttük. Şimdi kızım evli.

HUKUK BÖLÜMÜ BENİ SIKTI TARİH ÖĞRETMENİ OLDUM

Nasıl bir öğrenciydiniz?

Çalışkandım zeki değildim. Zekâ ne şekilde tespit edilir bilmiyorum. Ama ilkokul öğretmenlerim zeki olduğumu söylerlerdi. 5 yaşındayken zaten okumayı öğrenmiştim. Çiftçikle, toprakla, hayvancılıkla uğraşmak cezp etmedi beni. İlle de okuyacağım dedim hep. Aktif bir çocuktum. Bu duyguyu annem bana aşıladı. Ben de onu hiç mahcup etmedim. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdim. Aslında önce hukuk bölümündeydim ama dersler çok ağır geldi ve sıkıldım.

BAKIROĞLU İLE BAŞLAYAN SİLİVRİ LİSESİ YILLARI

Silivri Lisesi yılları nasıl başladı?

1972 yılında Silivri Lisesi’nde ücretli öğretmenlik yaptım. Daha sonra ilk atandığım görev yerim Keşan oldu. Keşan Ortaokulu’nda 4 yıl görev yaptıktan sonra bu defa Okmeydanı’na tayinim çıktı. O dönem Silivri Lisesi’nin müdürü olan Nedim Özhan Bakıroğluydu. Bana “Bizim tarih öğretmenimiz yok. Sen buraya alalım” dedi. 5942’ye göre Silivri Lisesi’ne görevlendirildim. Maaşımı Okmeydanı’nda ki okuldan alıyordum ama Silivri Lisesi’nde görev yapıyordum. Bakıroğlu sonra tam olarak alalım dedi ve Ankara’ya benim için yazı yazdı. Kadrolu Tarih Öğretmeni olarak Silivri Lisesi yıllarım başladı.

İLK 5 YIL TAM BİR ÖĞRETMEN OLAMAZSINIZ

Silivri Lisesi’ne ikinci kez gelişinizde nasıl bir tabloyla karşılaştınız?

1972’de ücretli olarak öğretmenliğe başladığım ortaokul öğrencilerimi lise yıllarında yakalamış oldum Artık tam bir öğretmen olmuştum. Bir öğretmenin ilk 5 yılı tam öğretmen değildir. Daha sonra öğrenci psikolojisini öğrenmiş oluyorsun. Öğretmenliğimin en verimli çağı 27 yaşından sonra oldu. Nedim Özhan Bakıroğlu okul müdürü, Sebahattin Hasan müdür başyardımcısı, Mehmet Temel Erdoğan müdür yardımcısı, Mümin Tuğlu müdür yardımcısı ve edebiyat öğretmeniydi. Yine Hüseyin Görür sanat tarihi öğretmeniydi ve folklorcüydü. Hasan Tibet (sinema sanatçısı Kartal Tibet’in babası) beden eğitimi öğretmeniydi ve ben de onun asistanıydım. Birlikte çalıştık. Branşım tarih olmasına rağmen jimnastiğe ilgim vardı. Silivri Lisesi’nde 2 yıl 19 Mayıs Spor Bayramı törenlerini yönettim. Biyoloji Sevgi Günaydın Biyoloji, Mesure Güvenç’le çalıştım. Nedim Özhan Bakıroğlu’nun su aralar sağlık durumunun iyi olmadığını öğrendim. Sizin aracılığınızla geçmiş olsun dileklerimi de iletiyorum.

Silivri’de 60 yaşına kadar kim varsa benim öğrencimdir. Ahmet Maşalacı mesela. Sülalece öğrencilerimdi. Babası Libya’da çalışıyordu. Ahmet çok zeki adamdı ama kendini sıkmazdı ders konusunda. Niyazi Maşalacı da öyleydi. Maşalacılar’ın içinde bir Mehmet vardı ki o bambaşkaydı. Rahmetli Mehmet’le ben her şeyi konuşurdum. Selami Değirmenci ve Yılmaz Kandemir’i stajyer öğretmenken okuttum. Yine Seval Fildiş, Ünal Doğrul, Yavuz Dirik, Sümer Kurt, eski öğrencilerimden aklıma gelenler.

ÖĞRENCİM HANİFE ÖZDİN SAYESİNDE BİR BELADAN KURTULDUM

Öğrencilerinizle karşılaştığınızda neler yaşıyorsunuz? Yollarınızın iş için kesiştiği oluyor mu?

Avukat Hanife Özdin de yine eski öğrencilerimden. Çok saygıdeğer bir hanımefendidir. Ben gıpta ederim hep ona. Bana büyük bir iyilik yaptı. Ben onun avukat olduğunu bilmiyordum. Yıllar sonra karşılaşmamız şöyle oldu: Eşim 2004 yılında vefat etikten sonra Silivri’ye dönmüştüm. Maddi manevi olarak biraz çöküş yaşadığım dönemdi. Sudan çıkmış balık gibiydim. Sürekli Boşnakbahçe’de takılıyordum. İnzivaya çekildiğim günlerdi. İnsanlar arasına bile girmiyordum. Maaşımı bile kendim çekmiyordum hatta ne kadar olduğunu bile bilmiyordum. Sonra bazı yakınlarım bana imza attırıp miras kalan bir takım gayrimenkulleri satmaya çalıştılar. Öğrencim Hanife’ye gittim. Aldı beni notere götürdü. Vekâletleri yeniden düzenledi. Bana kalan mirası vekâletle alanlar satamadılar. Öğrencim sayesinde bir beladan kurtuldum ve çok da duygulandım.

ÖZCAN IŞIKLAR’IN POLİTİKACI OLACAĞI BELLİYDİ

Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, Başkan Yardımcısı Emine Tarin gibi isimler de sizin öğrenciniz oldu. Bu isimler öğrencilik yıllarında nasıllardı? Aklınızda kalan daha farklı isimler var mı?

Özcan’ın politikacı olacağı daha o zamandan belliydi. Tarihi seven zeki bir çocuktu. Çalışkan bir öğrenciydi gerçekten. Aktif ve sosyal yönleri iyiydi. Yaramaz bir öğrenci değildi. Eşi Esma Hanım ve Başkan Yardımcısı Emine Tarin, Seval Fildiş, Figen Yıldız, Bayram Ali Sorucu, Hüseyin Göktaş, Refik Bek, Ufuk Bek, Atilla Yıldız da öğrencim oldu. Bugün Vergi Dairesi’nde çalışanların en az yarısı da öğrencimdir. Çocuklar yaşları gereği tabiî ki hareketlilerdi. Hüseyin Argıç, Sümer Kurt, Adil Öndül, Şerif Kahraman, Yavuz Dirik, Ufuk Bek, Işık Manas, Namık Kemal Çalışan hepsi mert ve şahane çocuklardı. Kimi müzikle, kimi sporla uğraşırdı. Böyle aktüel çocuklardan derslerden çok başarılı olmalarını bekleyemezsiniz. Ben de bir öğretmen olarak okul haricinde hepsiyle arkadaş gibiydim. Hatta çocuklar kendi aralarında gezi planı yapar sonra bana gelirlerdi. Kalkar gezilere giderdik. Okuldan izin almak yok, velilerden izin almak yok. Cahillik tabi. Bir kaza olsa, yolda çocuklarımın başına bir şey gelse öğrenmeliğim yanar. Ama o zaman düşünemiyordum işte. Ama şunu net söyleyebilirim ki hiçbir öğrencim bana bir gün saygısızlık yapmadı. Asla böyle bir şeyle karşılaşmadım.

ŞERİF SEZEN ÇOK NAİF BİR ÖĞRENCİMDİ

Yine Şerif Sezen’de özel öğrencilerim arasında. O gördüğünüz kocaman cüsse içerisinde incecik, merhametli, kadife gibi bir ruh var. Ben Şerif’e laf söylemeye bile çok korkardım. Kırılır, incinir diye düşünürdüm. Çünkü hemen yüzü kızarırdı. Çok naif, saygılı bir öğrenciydi.

ÖĞRENCİMLE SAVCI OLDUKTAN SONRA YOLLARIMIZ KESİŞTİ

Şu anda Büyükçekmece’de savcı olan Turgay Sevim de öğrencimdi. Onunda böyle bir mevkiye geleceği okul yıllarından belliydi. Ama ben Turgay’ın bir kere gülmeden durmadığını hatırlamıyorum. Hep gülerdi Turgay. Şimdi işi gereği nasıl davranıyor merak ediyorum. Hatta onunla da yıllar önce yollarımız kesişmişti. Turgay Marmara Ereğlisi’nde savcıymış. Ben de orda öğretmendim. Bir gün görev yaptığım okulun müdürü “Savcı Bey’in eşi hamile olduğu için 1 sene kendisinin yerine edebiyat derslerine de sen girer misin” dedi. Bir baktım savcı bizim Turgay. Tabi ki o benim öğrencim dedim ve eşinin yerine 1 sene derslere ben girdim.”

FATİH SULTAN MEHMET DİYE SEVGİLİSİNİ TARİF ETMİŞ

Öğrencilerinizle geçen komik anılarınız var mı?

Bir gün bir yazılı sınavda öğrencilere Fatih Sultan Mehmet’in kişiliğini sordum. Bir kız öğrencim aynen şunları yazmış ‘Fatih Sultan Mehmet uzun boylu, mavi gözlü, sarışın, çok yakışıklı bir erkektir’ Sonra düşündüm; öğrencimin konuştuğu bir çocuk var. Kızcağız, Fatih Sultan Mehmet’i tarif ederken aynen sevdiği çocuğu tarif etmiş. Sonra çekip kenara ‘Kızım aferin, aynen arkadaşını tarif etmişsin’ dedim. Bu anımı da unutamam. O sorudan puan kıymayıp tam not vermiştim.

40 DAKİKA BOYUNCA HİÇ DERS İŞLEMEDİM

Kopya çeken öğrencileriniz oluyor muydu? Ya da ceza verdiğiniz öğrenciler?

Olmaz mı oldu tabiî ki. Çeken de çok yakaladım ama hiç onları rencide etmedim. 15-18 yaşındaki öğrenciyi sınıf huzurunda mahcup etmek kötü bir şey. Görmemezlikten geldim hep. Kız olsun erkek olsun. Tabi dersten sonra şakayla karışık ‘hadi yine iyiydin’ diye idare ettim. Zaten yazılı yapacağım zaman 2 hafta evvelden zaten soru ve cevapları verirdim. Şu sayfadan şu sayfaya kadar okuyun demezdim. Çalışın der 15 gün sonra yazılı yapacağım derdim. Hep ‘Bre susaklar günde 15 defa 15 kere tuvalete gitseniz benim soruları öğrenirsiniz’ dediğim de olmuştur. O yüzden kopya çekme gereği duymazlardı. Ve ben 40 dakika boyunca hiç ders işlemedim. Mutlaka bir konu ortaya atar onları rahatlatırdım. O yüzden çocuklarım da sıkılmazlardı. Öğrencilerim benim ne görüşte olduklarımı bildiği halde sık sık benimle sohbet ederlerdi.

EN BÜYÜK SERMAYE BİLGİ VE SEVGİ

Yıllarca kutsal bir mesleği büyük bir özveriyle yapmışsınız. Öğretmenlik mesleğini nasıl tanımlıyorsunuz? Genç öğretmenlere tavsiyeleriniz var mı?

Öğretmenin en büyük sermayesi bence şudur: bilgi ve sevgi. Bu iki şeyi kendilerinden kaybetmesinler. Öğretmenin kendine güveni olacak. Derse girerken o dersin bilgisi var olacak. Aman öğrenci bir şey sorarsa, ya bilemezsem korkusu olmayacak. Öğrenciye iki şey büyük zevk verir. Bir şey sorduklarında öğretmenin bilmemesi ve öğretmeni kızdırmak. Ben bu iki zevki de hiç öğrencilerime vermedim. Kızmadım hiç onlara. Onlar da beni hiç sinirli görmedi.

BU BENİM İÇİN ONURDUR

supersilivri.com okuyucularına ve eski öğrencilerine göndermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Öncelikle sizlere teşekkür çok ediyorum. Hatırlanmak çok güzel. Sizlerin sayesinde eski yılları yâd ettim. Bir kez daha öğretmen olmanın keyfine vardım. Eski öğrencilerimle yıllar sonra Silivri Lisesi sıralarında buluştum. Benim için büyük bir onur. Bu çok az öğretmene nasip olur. Bana bu onuru yaşatan öğrencilerime ve vesile olduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyorum. Tüm okuyucularınıza, öğrencilerime selamlarımı iletiyorum.

Editör: TE Bilişim