Türkiye çapındaki sınavlarda birincilik kazanıyor, spor karşılaşmalarında başarılara imza atıyor, misafir ettikleri Koreli öğrencilerle İngilizce konuşuyorlar. İstanbul'a 63 kilometre uzaklıktaki Fenerköy'de ilköğretim öğrencileri sobalı evlerde öğretmen ve ailelerinin desteğiyle şampiyonluğa oynuyor. Köyde artık ders sonrası evlerde buluşuluyor, yine pasta ve börekler yeniyor ama artık dedikodu yerine ödevler yapılıyor

Köy denince imece gelir akla. Lodosta uçan caminin çatısı elbirliğiyle tamir edilir, düğün hazırlıkları beraberce yapılır, okul boyanır her yıl yaz aylarında. Silivri'nin kuzeyinde yer alan Fenerköy de işte tam böyle bir köy. Tüm ihtiyaçlar birlikte karşılanıyor, zorluklar omuz omuza aşılıyor. İstanbul'a 63 kilometre uzaklıktaki bu eski Rum köyüne gidiş sebebimiz son dönemde öğrencilerin başarısı için olağanüstü bir azimle bir araya gelen öğretmen ve velilerle buluşmak. Köyün öğrencilerinin kazandığı sayısız başarı var. Başta TEOG ve ÖSYS olmak üzere farklı sınavlarda dereceye giren öğrenci sayısındaki artışın temelinde köyün cefakar öğretmenleriyle köy halkının çabası yatıyor. Üstelik sadece derslerde değil spor karşılaşmalarında da hatırı sayılır başarıları var Fenerköy İlköğretim Okulu'nun. Fenerköy'ün eski adı Fanar ya da Fanari. Burada mübadele yıllarına kadar Rumlar yaşamış. 1903 yılında Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya'dan gelen Türk göçmenler yerleşmiş. Daracık sokakları, ahşap tarihi yapılarıyla şirin bir köy burası. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde de bahsediliyor: "Bu belde yüksek bir dağın üzerinde olup güney tarafındaki sahralarda çiftlikler ve Silivri ile civarı apaçık görülür. Buranın bağ ve bahçeleri çok olup havası da güzeldir. 700 kadar kiremitle kaplı ev vardır. Halkı tamamen Rum olup çoğu pastırma ve yağ satarlar." Bugün 870 haneli, 2 bin kişinin yaşadığı bu güzel köy İstanbul'un çok yakınında ama Anadolu'nun uzak köşelerindeki köylerden farksız. Halkı tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Doğayla iç içe bir hayat sürülüyor. Komşuluk ilişkileri sıcacık. Yaklaşık bir saatte ulaşıyoruz Fenerköy'e. İlk hedefimiz yakın zamanda mahalle statüsü kazanan köyün pırıl pırıl ilkokulu. Tabelasında Fenerköy İlköğretim Okulu 1924 yazıyor. Elbirliğiyle yenilenen basketbol sahası gıcır gıcır görünüyor. Fenerköy İlköğretim Okulu'nda 14 öğretmen görev yapıyor. Bunlardan biri Figen İnce. Sınıf öğretmeni. Bu yıl üçüncü sınıfları okutan İnce 10 yıldır bu köyde öğretmenlik yapıyor. Çocuklarla ders dışında iletişim halinde olmanın onlara her konuda fayda sağladığı görüşünde: "Sınıf dışında ders yapmak uygulanmayan bir yöntem değil. Biz başarılı bir şekilde hayata geçirdik. Eğitime aileleri katmaya çalıştık. Düzenlediğimiz okuma yarışlarında okuyan anneler çocuklarına örnek oldu. Akşamları evde okuma saatleri yaptık. Öğrencilerin okuma hızları arttı, dersleri iyileşti. Hiç eline kitap almamış bir velim bile kitap okudu. Okulda veliler ve öğrenciler için iki ayrı kütüphane oluşturduk. Bir öğrencim Bora o kadar çok okudu ki diğer çocuklar yarışı boşverip evlerinden kitap taşıdılar ona. Aralarında tatlı bir rekabet vardı. Bir velim okuduğunu ispatlamak için bir mektup yazmış, okuduğu kitabın özetini eklemiş ona. Arayıp kitabın eleştirisini yapanlar da oldu. Yarışı kazananlara bisiklet, paten, saat gibi hediyeler verdik. Okulda öğretmenler, veliler ve öğrenciler arasında güzel bir ilişki var. Arkadaş gibiyiz. Veliler rahatça bizimle konuşur. İsteklerini söylerler. Şu an 25 öğrencim var. Başka şehre gitmek istesek bile velilerimiz bizi göndermiyorlar." 


KOCAMAN BİR AİLE OLDUK 

Kadir Özdemir de sınıf öğretmeni. 15 öğrencisi var. O da 10 yıldır bu köyde. "İlk geldiğimde bu kadar kalmam diye düşünüyordum" diyen Özdemir köyden ayrılamadıklarını anlatıyor: "Doğu hizmetini bitirmiştim. Muş'tan buraya tayin oldum. 'Bir iki sene kalıp memlekete doğru kaçarız' diyordum. Baktım ortam güzel, eğitim kalitesi yüksek, biraz uzatmaya karar verdim. Kalış o kalış." Özdemir'e göre başarının asıl sırrı ailelerin azmi: "Ailelerle çok güzel bir diyalog geliştirdik. Kocaman bir aile olduk. Önceden çocuklarına vakit ayırmıyor, ilgilenmiyorlardı. Sonra bize güvendiler. İyi eğitim verdiğimizi gördüler. Her dediğimizi yapmaya çalıştılar. Yapmaya çalışmayanlar da sonradan çok pişman oldu. Çünkü çocuklar çok iyi yerlere geldi. Dördüncü sınıfta Kazanım Değerlendirme Sınavı'na girdiklerinde dört tanesi ilk 10'daydı. Silivri'de 1700 öğrenci var. Fenerköy'den böyle bir derece kazanılması büyük bir başarı. Sonra 'Tesadüf olabilir mi acaba bu sınavın sonucu?' dedik. Bir sene sonra çocuklar devletin yaptığı burs sınavına girdi. Bir öğrencimiz 500 tam puanla Türkiye birincisi oldu. Burs kazandı öğrencilerimiz. Çocuklarımızı hiç bırakmadık. Ders çıkışı, tenefüslerde ne sordularsa cevap verdik. Öğretmenler ve veliler aile olarak görüşüyoruz zaten. Birbirimize gidip geliyoruz. O ortamlarda ders vermeye hep devam ettik. Bu da çocuklarda 'öğretmenlerimiz bizimle gerçekten ilgileniyor' fikrinin doğmasına sebep oldu. TEOG'da bu sene büyük başarı elde ettik. İnşallah daim olur. Büyük kızım da bizim okuldan mezun. Şimdi tıp okuyor. Hem sosyaldi, hem de derslerinde başarılıydı." Peki ya çocuklar bu daimi ders ortamı hakkında ne hissediyor? Özdemir'e göre öğrenciler bu ortamdan bunalmıyor: "Her çocuk farklı. Kimisine verdiğimiz ödev çok geliyor kimisine az... Velilerin ilgisi çocuklara yansıyor, öğretmen olarak biz de kayıtsız kalamıyoruz. Öğrencilerimizin haylazlık yaptıkları da oluyor elbette. Ödev de yapmayan olur arada sırada. Nadiren kavga da ederler. Fakat köyde yaşamak şehirde yaşamaya benzemiyor. Dikkatlerini dağıtacak çok şey yok. Küçük bir toplulukta yaşayınca derslerindeki başarı üzerinden rekabet ediliyor. Öğretmen samimiyetle öğrenciyle ilgilenirse öğrenci bunu hissediyor." 


HAYALLER BÜYÜK 

Okuldan çıkıp Eren ailesinin evine konuk oluyoruz. Burada geniş hole sırf çocuklar beraberce ders çalışsın diye büyük bir masa yerleştirilmiş. Farklı yaş ve sınıflardan çocuklar birlikte ders çalışıyor, soru çözüyor. Takıldıkları bir nokta olduğu zaman imdada öğretmenleri yetişiyor. Ödevler bitince okuma saati için yan odaya geçiliyor. Soba başında toplanan öğrenciler öğretmenlerinin eşliğinde kitaplarından parçalar okuyor. Bugünlük bu kadar dendiğinde öğretmen ve öğrencileri bekleyen ödül annelerin elleriyle yaptığı mis gibi kek, pasta, börek, çörekler... Bu sırada çocukların yanına yaklaşıp bu kadar çalışmaktan sıkılıp sıkılmadıklarını soruyorum. Hep bir ağızdan: "Hayır!" diye bağırıyorlar. Şaka gibi ama çocuklar emeklerinin karşılığını almaktan çok mutlu görünüyor. 8. sınıfa giden Şahin Alp ders saatleri dışında öğretmenlere soru sorabilmenin derslerini pekiştirdiğini anlatıyor: "Bazen sınıfta anladım sanıyorum. Sonra bakıyorum unutmuşum. Öğretmenime hemen sorunca o dersi unutmuyorum. TEOG'da bir yanlış yapmışım. İkinci sınavda onu da yapmayacağım. Büyüyünce beyin cerrahı olmak istediğim için çok çalışmam lazım." Seniha Özdemir de 8. sınıfa gidiyor. TEOG'dan tam puan alan Seniha büyüyünce uçak mühendisi olmak istiyor. Kutay Bora 3. sınıfta. Okuma yarışmasının birincisi, meraklı gözlerle ortalığa bakan bir akıl küpü o. Büyüyünce pilot olmak isteyen Bora derslerinde o kadar iyi ki okulda düzenlenen bilgi yarışmasında hiçbir gruba girmemiş, öğretmenleri tarafından jüri olarak seçilmiş. Bora'nın en sevdiği yazarlar Gülten Dayıoğlu ve Mavisel Yener. Metin de 3. sınıfa gidiyor. Bugünkü çalışma grubunun en sessiz katılımcısı o. Geçen sene polis olmak isteyen Metin bu yıl ülkeyi düşmanlardan korumak için pilot olmaya karar vermiş. 


SENEYE KORE YOLCUSUYUZ

Köydeki ikinci senesinin içinde olan Fenerköy İlköğretim Okulu Murat Balkan okulun sadece ders başarısını değil sosyal becerileri de önemsediğini anlatıyor: "Okulda 215 öğrencimiz var. 88'i taşımalı, yani yakın köylerden geliyor. 11 sınıfımız var. Masa tenisi, koşu, basketbol ve satranç özel olarak iddialı olduğumuz alanlar. Köy okulu olduğu için burada herkes iç içe. Komşuluk had safhada. Camdan cama hemen organize oluyor veliler. Akşam oturmalarında hep birlikteler. Şehir merkezinde bu yakınlığı yakalamak mümkün değil. Öğrencilerimizin aileleri de bir arada büyümüş. Veliler de öğrenciler de okula karşı çok hevesli. Öğretmenlere saygı duyuluyor. Benim de kapım herkese açık. Öğretmenlerimiz de büyük bir iyi niyet ve özveriyle çalışıyor. Bunu da herkes görüyor. Okulumuz Güney Kore'de bir okulla kardeş okul. Geçen sene 33 öğrenci geldi okulumuza. Velilerimiz o konuda da çok atak davrandı. Dört gruba bölüp dört evde ağırladık. Her evde bir İngilizce bilen olduğu için sorunsuz anlaştık. Her akşam koordine olup aileler aynı yemekleri pişirdiler. Kuru fasülye ve pilava bayıldı Koreliler. Acı biber turşusunu da severek yediler. Yanlarında tabaka şeklinde yosun getirmişlerdi. Arada onu da yediler. Bizim okula bir org armağan ettiler. Dans gösterileri yaptılar. Kendi ülkelerinden getirdikleri malzemelerle mutfaklarına özgü lezzetler pişirdiler. Dönüşte de bizi davet ettiler. Seneye kısmetse biz de Kore'ye gideceğiz. Uzakdoğu'ya açılıyoruz artık."


GÜN YERİNE DERS İÇİN BULUŞUYORUZ

Funda Eren öğrenci ve öğretmenlere destek olan velilerden. İki oğlu var. Küçüğü Kutay Bora. 3. sınıfa gidiyor. Büyüğü 8. sınıfta. Adı Şahin Alp. Geçen haftaki TEOG sınavında sadece bir yanlış yapmış. Eren oğlunun derslerinin giderek iyileştiğini, özellikle sınav dönemlerinde öğrencilerin kampa girdiğini söylüyor: "Öğretmenlerimiz boş zamanlarında çocuklara vakit ayırıyor. Özellikle sınav dönemlerinde kamp yapıyorlar. Takıldıkları yerleri okul dışında rahat rahat sorabiliyorlar. Kadir Hoca oğlumu ilk dört sene okuttu. Beşinci sınıfta devlet parasız bursluluk sınavına hazırladı. Burs kazandı oğlum. Üstelik sadece oğlum burs kazanmadı. Sınava giren beş öğrenciden üçü burslu artık. Cumartesileri köyün kadınları buluşur, gün yapardık eskiden. Şimdi çoluk çocuk bir evde buluşuyoruz. Öğretmenimiz de geliyor. Çocuklara bir oda hazırlıyoruz. Kek, börek, çörek hazırlıyoruz. Yiyor içiyoruz, bir yandan da ders yapıyor çocuklar. Figen Hoca da okuma yarışı düzenliyor son üç yıldır. Adı bile var: Annelerle Kitaplara Yolculuk. Sonucunda ödüller dağıttı. Eline ilk defa kitap alan anne vardı aramızda. Hocalarımız sağ olsunlar hepimizin eğitimine katkıda bulunuyor." Oğlu Metin üçüncü sınıfa giden Tülay Acun öğretmenlerin başka okullara tayin olmak istemesini önlemek için onlara gözleri gibi baktıklarını anlatıyor: "Öğretmenlerimizin hem derste hem de ders dışında çocuklarımızla ilgilenmesi bizi çok mutlu ediyor. Evlatlarımızla tek tek uğraşıyorlar. Üstelik tek kuruş talep etmeden. Allah onlardan razı olsun. Aklımıza takılan bir konu olduğunda gece bile arıyoruz. Burası küçük bir köy. Öğretmenler aslında zaman içinde başka yerlere gitmek istiyor. Ama biz onları sarmalarla böreklerle besliyoruz. Gitmelerini hiç istemiyoruz." Sobayla ısıtılan şirin köy evinden ayrılırken şehir hayatı içinde sıkışmış çocukları düşünüyorum. Onlar akıllı telefonlarını, son model oyuncaklarını, havalı ayakkabılarını yarıştırıyor genellikle. Artık sokakta oynayamıyor, doğayla temas edemiyorlar. Oysa köy hayatında çocuklar hâlâ sokakta arkadaşlarıyla oynayabiliyor, özgürce üstünü başını kirletebiliyor. Üstelik yarıştırdıkları tek şey okudukları sayfa ve çözdükleri soru sayısı. İstanbul'un keşmekeşine dönerken aklımda dolanan tek soru kimin daha şanslı olduğu... 


KÖYÜMÜZDEN DOKTOR, MÜHENDİS VE AVUKATLAR ÇIKSIN

Fenerköy'ün muhtarı Muharrem Eren. 21 senedir bu görevi yapan Eren de öğrencilerin kazandığı başarılardan mutlu, öğretmenlerin azminden gururlu: "Başarının en büyük kaynağı okulumuzdaki öğretmenler. Gecelerini gündüze katıyor, çocuklarla ilgileniyorlar. Ben de aynı okulda okudum. 70'li yıllarda okul sobalıydı. Avlu çamur içindeydi. Traktörle gider kum alır okulun bahçesine atardık. Buraya tayin olan öğretmenlerin kaldığı odanın camı yoktu. Yıllar içinde köyümüz de okulumuz da gelişti. Hayalimiz köyümüzden doktor, mühendis ve avukatların çıkması."


SABAH - Ceren ARSEVEN
Editör: TE Bilişim