Hafta sonları bazen siyasi konulara ara vererek öğrencilik hayatımda yapmış olduğum yaramazlıkları yazıyorum.

İlgi görmüyor değil…

Ancak yine de yaptıklarımın tamamını buradan yazamıyorum. Çünkü öyle böyle değil çok azılı yaramaz bir öğrenciydim. O nedenle yapmış olduğum haylazlıkların tamamını “genel edep” kuralları dolayısıyla yazabilmem mümkün olamıyor.

Şimdi yazıp yazmama konusunda çok düşündüğüm ve en sonunda da yazmaya karar verdiğim bir anımı anlatmadan önce şunu belirtmek istiyorum. Her ne kadar “osurmak” kelimesi ve eylemi Türkiye’de ayıp olarak kabul ediliyorsa da dünyada böyle bir kültür bulunmaktadır.

Örneğin Divan edebiyatında “osurmak” üzerine şiirler yazılmıştır.

Yine milattan önce 5. yüzyılda Atinalı oyun yazarı Aristofanes, "osuruk şakalarını" derleyerek tiyatro oyunu haline getirmiştir.

Günümüzde “osurma“ kelimesi yerine biraz daha edepleştirilmiş hali olan “yellenme” kelimesi kullanılmaktadır.

Neyse biz kendi olayımıza dönelim…

Malum disiplin kurulu kararları ile okul okul dolaşmak sorunda kaldığım lise yıllarında 1991-92 Eğitim ve Öğretim Yılı’nı Selimpaşa Lisesi’nde geçirmiştim.

Okulda atanmış İngilizce öğretmeni bulunmadığı için o yıllarda Selimpaşa’da kuyumcu dükkanı işleten Ergin Perçin de ücretli öğretmen olarak İngilizce dersimize giriyordu.

Ergin Bey halen Silivri çarşı meydanında mesleğine devam ediyor. Bu vesileyle kendisine sabrından dolayı da teşekkür ederek saygılarımı sunuyorum.

Aslında sabahları evde kahvaltı yaparak okula giderdim. Ancak o gün kahvaltı yapmadan evden çıkmıştım.

Karnım acıktığı için ilk teneffüste kantine gittim.

Selimpaşa Lisesi’nin kantini o yıllarda fazla gelişmiş değildi. Meyve suyu yoktu ve öğrenciye çay verilmiyordu. Bu nedenle tek seçenek olarak susamlı simit ve sabah sabah asitli kola içmek zorunda kalmıştım. 

Dersin ortasında karnımda bir gaz sıkışması hissettim…

Teneffüse kadar dayanmaya çalıştım ancak dayanılacak gibi değildi. Sınıfta çaktırmadan yellenmekten başka çarem kalmamıştı. Kimseye hissettirmemeye dikkat ederek sessiz bir şekilde yellenme eyleminde bulundum.

Gazın tahliye edilmesi hafif bir sıcaklık hissi eşliğinde yaklaşık 10 saniye kadar sürdü. Herhangi bir ses çıkartmadan ve dikkat çekmeden işlem tamamlanınca rahatlamıştım.

Eylemin üzerinden bir dakika bile geçmeden hayatımda duyacağım en ağır, en yoğun ve en pis kokuyla karşılaştım.

Çevremde oturan arkadaşlar da burunlarını tutmaya başlamıştı…

Tabi ki benim de sağ elimde burnumu tutup sol elimi de yelpaze gibi sallayarak “kim yaptı bunu ya pöfff” demekten başka seçeneğim yoktu.

Bir iki dakika kadar sonra nefes alamaz hale gelmiştik…

Ben ve en arka sıralarda birlikte oturduğumuz beş arkadaş “Hocam dayanamıyoruz” diyerek nefes nefese tahtaya fırladık…

Derse ara verildi ve camlar pencereler açıldı…

Ergin Bey de ne yapacağını şaşırmış gülüyordu…

Bir iki saat sonra okul koridorunda beni yanına çağırdı ve “sen yaptın dimi” diye sordu.

Sırıtarak “evet Hocam” dedim…

Anlamıştım zaten” dedikten sonra; öğretmen masası ile benim oturduğum en arka sıra arasında yaklaşık 20 metrelik mesafeyi ima ederek ekledi;

Helal olsun ulan ta orada burnumun direği kırıldı” diye konuştu.

Ergin Bey’le ne zaman karşılaşsak aklımıza bu olay gelir ve göz göze geldiğimizde gülmeye başlarız…