8 Mart kadınlar günü! Kadına verilmiş bir rüşvettir; Vahşi kapitalizm, kadını önce sömürmüş ve metalaştırmış ve bir “gün” ihdas ederek sus payı vermiştir. Kadına bu şekilde sus payı veren “cinsiyetçilik” onu toplumda zayıf ve güçsüz duruşuna gizli bir vu

8 Mart kadınlar günü! Kadına verilmiş bir rüşvettir;

Vahşi kapitalizm, kadını önce sömürmüş ve metalaştırmış ve bir “gün” ihdas ederek sus payı vermiştir. Kadına bu şekilde sus payı veren “cinsiyetçilik” onu toplumda zayıf ve güçsüz duruşuna gizli bir vurgu yapar. Kadını erkeğin egomonyasından ve tüm baskısından sözde uzak tutan bir günü; bir karanfille kadının cebine sıkıştırmaktadır.

Aslında kadına karşı en büyük ayrımcılık, kadını insan türü içinden çekip çıkararak ayrı bir kategori gibi sunan modern yaklaşımdır.  Kadını, kendisini  erkek cinsinden üstün olduğu gazıyla topluma salıp, ona kendi cinsini yücelttirirken erkek cinsini en alt seviyede görmesinin yolunu açmaktadır. Bu değersizleşmeye dayalı modernizm, kadını “şehvet nesnesi” haline getirme sürecinin bir parçasıdır.

Çoğunluğu müslüman olan bir toplumda yaşamaktayız. Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, “cinsiyet” değil “insiyet” (insanlık) merkezli bir dil kullanır. Karşılıklı hak ve sorumlulukları hatırlatır; “Erkeğin kadın üzerinde hakları olduğu gibi, kadının da erkek üzerinde hakları vardır” der. İyi davranışlara verilecek ödüllerin zikredildiği bir ayette “Kadın olsun erkek olsun, fark etmez” denilir ve eklenir:

-  “Siz birbirinizdensiniz”.

Bu ifade, “Ancak bir araya gelince bir bütün oluşturan iki yarımın, birinin diğerine kategorik üstünlüğünü reddeden” bir ifadedir.

Kuran, kadını “nisa” olarak anar… Okuduğum bir makalede yazar şöyle demişti (aynen aktarıyorum) “ …Büyük lügatler, zevcâ na’lin cümlesini kullanırlar: {Bir çift ayakkabının teki}.  Bu örnek cümle sağ teki veya sol teki değil, her ikisini de ayrı ayrı ifade eder. Erkek ve kadının ontolojik üstünlük iddialarına verilmiş bir cevap gibidir bu etimoloji. Bu cevabı biz şöyle de okuyabiliriz: Ey “Erkek mi üstün, kadın mı?” gibi boş işlerle oyalanan şaşkın! Erkekle kadın bir çift ayakkabıya benzer. Eştir, hatta eşittir, ama asla “aynı” değildir. İsteyen, ayağındaki kundurayı ters giysin. O zaman anlar abes iş işlediğini. “Nasılsa aynıdır” diye kundurasının sağını sola, solunu sağa giyen, hem ayakkabıya hem ayağa zulmetmiş olur…”

Yazarın dediği gibi, İsterseniz deneyin, sol ayakkabıyı sağa, sağ ayakkabıyı sola giyiniz. Hem ayağa hem de ayakkabıya zulmetmiş olursunuz. Bu durumda birbirine üstünlük iddiası, sadece anlamsız değil, aynı zaman da komik kaçar.

Tıpkı ayakkabı örneğinde olduğu gibi, erkek ve kadın da birbirinin yerini tutmayan, birbirini tamamlayan “eş” ve “eşit”lerdir. Kadını erkekleştirmeye çalışırsanız, tıpkı sağ ayakkabıyı sol ayağa giymek gibi hem kadına hem de erkeğe zulmetmiş olursunuz.  Erkeği kadınlaştırırsanız da öyle…

İslam’ın getirdiği hükümler nasıl zamanının en ileri ve güzel hükümleri ise zamanımızda da öyledir. Hiçbir beşeri nizam buna ulaşamamıştır. Kendince kadına çeşitli roller biçen Batı medeniyetinin kadını ötekileştirdiği ortadadır.

Peki kendisine yetki veren ve ne üstün gösteren, ne de diğerinden aciz kılan bir kutsal kitabımız varken, kadınlarımız ne yapmalıdır.

Kadınlarımız, kendilerini eğitmeli ve farkında olmalıdırlar. Kendi evlatlarını bu farkındalıkla yetiştirmelidirler.

Yine aynı yere geliyoruz. Kısacası; “Eğitim şart” …

Türkiye ‘de kadının üzerindeki kasvet ve yanlış bakış açısından kurtulmak ve bu konuda gelinmesi gereken ferah seviyesine gelinmesi için çok fırın ekmek yemek lazım biliyorum. Ancak kadınlarımız haklarını bilmeli kendilerinin farkında olmalıdırlar. Türkiye’de halen yürürlükte olan 6284 sayılı kanun kadının şiddetten korunmasına yöneliktir. Yasanın uygulamada çok fazla sıkıntıları var, ancak bu bir başlangıç diye düşünüyorum. Kadınlarımız bu yasanın ucunu sıkı sıkı tutmalıdırlar.

Ruhu şad olsun,  Nazım Hikmet’in şu şiiriyle bağlamak istiyorum;

 

KADIN

Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde yatmak içindir.

Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir.

Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki hamur yoğuran,

Kimi der ki çocuk doğuran,

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.

O benim kollarım, bacaklarım.

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

 

Nazım HİKMET

 

Eyyy! Ezilen, hor görülen, dayak yiyen sosyal ve ekonomik özgürlüğü olmayan kadın! Unutma, Sen birinin diğerine kategorik hiçbir üstünlüğü olmayan bir bütünü oluşturan iki yarımın tekisin…

Sadece 8 Mart değil, mevsimler senin, yıllar senin, senin hayatın senin olsun….