Hizmet manyağı olduk...

Arkadaşın tavsiyesiyle youtube’de yapılmış bir vatandaş röportajını izledim.

Öğrenilmiş çaresizliğin” işlendiği röportajda, mikrofon uzatılan vatandaş; “peynirin ne olduğunu bilmiyorduk ki… Loru peynir zannediyorduk. En büyük lüksümüz beyaz peynir ve kaşar peyniriydi… Gravyerin varlığını bilmiyorduk, mozarellanın varlığını bilmiyorduk, rokforun varlığını bilmiyorduk…” diye anlatıyordu…

Hani doğduğu günden bu yana kendi köyünden dışarı çıkmamış insanlar vardır ya…

Köyün sınırındaki tepenin ardını “başka bir dünya” zanneder…

Yıllar sonra bir sebepten dolayı kasabaya indiğinde, hele ki böyük şehre gittiğinde sudan çıkmış balığa döner…

Bir de İstanbul’u gördüğünde “ulan ne dünyalar varmış be…” diyerek aklı çıkacakmış gibi olur…

Şimdi gelelim kendi konumuza…

Meğerse biz şimdiye kadar belediye başkanı görmemişiz…

1980 öncesinde CHP ile Adalet Partisi arasına sıkışıp kaldık...

1989 ila 1994 arası SHP ANAPDYP ve 2000 yılı sonrasında da CHP ile AK Parti arasında bir tercih yapmak gerektiğinde “kötünün iyisi” bâbında CHP’nin adayını tercih ediyorduk.

Çünkü 2004 seçimlerinde bir hata yapmış ve 2004 ila 2009 arasını “karanlık dönem” olarak yaşamıştık.

Bu nedenle Silivri Belediyesi’nin başına AK Partili bir başkan gelirse “kötü şeyler olur” şeklinde bir korku içerisindeydik.

Başka partileri ve Silivri siyasetinin Özcan Işıklar gibi, Hüseyin Turan gibi, Metin Karakaş gibi artık ikrah getirdiğimiz isimleri arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyorduk.

Başka bir belediye başkanı düşünemiyorduk...

Kısacası “öğrenilmiş çaresizlik” içerisindeydik…

Volkan Yılmaz’ı uzaktan tanıyorduk, ancak belediye başkanlığı ile yan yana getirmek aklımıza bile gelmiyordu…

Her nasılsa 2019 seçimlerinde bir mucize gerçekleşti ve “ikrah getirdiğimiz” isimlerin dışında bir belediye başkanı seçtik…

Ve o günden sonra Silivri’de ezberler bozuldu…

Farklı bir siyasi partiden belediye başkanı seçilince belediye personeline kıyım yapılırdı;

Yapılmadı…

Çay bahçeleri işletmecileri vs gibi belediye mülklerindeki insanlar yasal kılıfına uydurularak kapının önüne konulur ve yerlerine yandaşlar yerleştirilirdi;

Yerleştirilmedi…

Derneklere, spor kulüplerine vs belediye imkanları ile baskılar yapılarak yönetimlere başkana yakın isimlerin getirilmesi sağlanırdı;

Sağlanmadı…

Gazeteciler arasında bile “senin adamın, benim adamım” diye ayırım yapılır, reklam verenlere belediyeden telefon edilerek “falancaya reklam vermeyin, onun yerine filanca verin” denilirdi;

Denilmedi…

Kapalı kapılar arkasında yapılan, üzerlerine türlü dedikoduların döndüğü paralar alınır verilirdi;

Yıllık 200 küsür trilyon gibi devasa rakamları bulan bağışlar şeffaf bir şekilde alınarak resmi kayıtlara geçirilmeye ve kamuoyuna açıklanmaya başlandı…

5 yılda bir veya iki adet park yapılırdı;

Şimdiye kadar belki 20 adet park yapıldı…

Okullardan bir veya ikisine sembolik olarak yardım yapılırdı;

İlçe sınırları içerisindeki bütün okulların tuvaletleri yenilendi, kütüphane ve tiyatro salonları yapıldı…

Sağlık ocakları belediyenin işi değil, Sağlık Bakanlığı’na başvurun” denilirdi;

Eksik olan mahallelere sağlık ocakları yapıldı…

Silivri Belediye binası yetersiz kaldı; iki adet ek bina inşaatına başlandı…

Devasa bir engelli koordinasyon merkezi yapımına başlandı…

Gençler için kapalı havuz yapıldı ve tamamlandı…

Daha önceleri ancak 5 yılda bir yarım yamalak tesis yapılabilirken şimdi neredeyse her ay en az bir tesis açılışı yapılır oldu…

Türkiye’de parmakla gösterilen Eskişehir gibi, Şişli - BeşiktaşKadıköy - Bakırköy gibi belediyelere özenirdik şimdi onlar Silivri’ye özenir hale geldi…

Silivri’de artık “belediye yönetimi” ve “belediye başkanlığı” çıtası çok farklı bir noktaya çekildi…

Bambaşka bir belediye başkanı karakteri ile karşı karşıya geldik…

İyi ki de gelmişiz…