Röportaj: Cem Güner

MHP İstanbul Milletvekili Dr. Hayati Arkaz Silivri’yi çok yakından tanıyan bir isim. 1980’li yılarda Silivri’de sağlık ocağı hekimi olarak görev yaptı. Daha sonra Silivri’nin ilk özel hastanesini (Özel Silivri Millet Hastanesi) kurdu. Hemen arkasından bir süre “Medical Park” olarak da bilinen Özel Silivri Anadolu Hastanesi’ni faaliyete geçirdi. Burası halen kalp krizi sırasında yeterli tedaviyi yapabilecek kapasitede anjiyo laboratuvarı, koroner yoğun bakımı ünitesi ve kalp-damar cerrahı ile bypass ameliyathanesi bulunan Silivri’deki tek hastane.

Hayati Arkaz’ın Silivri’de bir de çiftliği var. Burada tarım ve süt ürünleri üretimiyle uğraşıyor.

Siyasetle de yakından ilgilenen bir kişilik kendisi. Son Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde İstanbul’u TBMM’de temsil etme yetkisini alan milletvekilleri arasına girebilmeyi başardı. Ve halen MHP İstanbul Milletvekili olarak görev yapıyor.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca ile de yakın arkadaş olan sık sık bir araya gelen Dr. Hayati Arkaz’la pandemi sürecini konuştuk.

Aslında hepimizin gündeminin birinci sırasında Korona Virüsü var. Ancak ben sizden öncelikle Türkiye ve dünya tarihinde salgın hastalıklar konusunda bir değerlendirme rica edeceğim.

Sorularınızı cevaplamadan önce hem sizin hem de okuyucularınız hem 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençli ve Spor Bayramlarını hem de yayın tarihi itibarıyla Kadir Gecesi’ne denk geleceği için herkesin mübarek Kadir Gecesi’ni kutluyorum. Yüce Allah bütün insanlığa başımızdaki sıkıntıları defederek sağlıklı ve güzel günler nasip eylesin…

Gelelim sorunuza; evet bu soruyla çok karşılaşıyorum. Öncelikle tarihe son 100 yıla bakma lazım. Bu konu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün notlarında da var. “Biz Çanakkale’de mermi kadar bulaşıcı hastalıklardan da askerlerimizi kaybettik” diyor Atatürk… O dönem cephede tifo, tifüs ve kolera var. Tabi savaş şartlarında yeterli beslenme imkânı yok, yeterli temizlik imkanı yok. Yine o yıllarda sıtma ve veba çok yaygın. Dolayısıyla cumhuriyet kurulur kurulmaz bulaşıcı hastalıklarla mücadele başlıyor. Dr. Refik Saydam, benim de mezun olduğum İstanbul Tıp Fakültesi’nde hocaların hocasıdır. Askeri kökenli olan Refik Saydam, Atatürk’e çok yakın isimler arasında ve oldukça da iyi bir hekim. Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra Atatürk’ün talimatıyla Dr. Refik Saydam aşılar üzerine bir çalışma yapmaya başladı. Ve hemen arkasından da salgınlar ve bulaşıcı hastalıklarla yine savaş çalışmaları başlıyor. Yine bu çalışmalarla birlikte Atatürk, Refik Saydam’ı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sağlık bakanı olarak görevlendiriyor. Böylece kendisi Cumhuriyet Hükümeti’nin ilk Sağlık Bakanı olarak o günkü Türkiye şartlarında rahat bir çalışma ortamına sahip oluyor. Bu görevlendirmeden sonra da Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı ilk çalışma; çiçekle, vebayla, tifoyla, tifüsle, kolerayla, sıtmayla savaşmak oluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu tür salgın hastalıklarla mücadele konusunda tecrübelidir.

Ancak Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü geçtiğimiz yıllarda kapatıldı. Size göre kapatılması hata mıydı?

Kapatılmasaydı tabi daha iyi olurdu…

Arkasından yine çok değerli bir devlet adamı olan Tevfik Sağlam özellikle veremle mücadele eden ve verem savaş dispanserlerini açan bir insan. O da bizim tıp fakültesindeki hocalarımızın hocasıdır. Gerek Refik Saydam gerekse Tevfik Sağlam, insanlara verdikleri hizmetlerden dolayı isimlerini tarihe yazdırmış insanlardır.

Biliyorsunuz Türkan Saylan cüzzamla mücadele etti ve FETÖ’nün adamları geçtiğimiz yıllarda kendisini içeriye aldılar biliyorsunuz. Yine Sadi Irmak var… Daha ismini sayamadığımız birçok bilim insanımız bulaşıcı hastalıklarla mücadele etti.

Bütün bunların haricinde bir de İspanyol Gribi’ni yaşadık. İspanyol Gribi 1918’de Avrupa’da görülmeye başlıyor. Yaklaşık 100 sene önce. Ancak ondan öncesi var. Aslında daha önce Amerika’da görülmeye başlanıyor. Ancak o yıllarda Amerika’da sansür olduğu için gizleniyor ve hastalığı bildirmiyorlar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan askerleri savaşmak için Avrupa’ya geldiklerinde Almanlar’a, İngilizler’e ve Fransızlar’a bulaştırıyor.

İspanyollar savaşa girmediği için bu hastalığın adı İspanyol Gribi olarak kalıyor. Avrupa’da İspanyol Gribi’nden 50 ila 100 bin arasında insan öldü. İstanbul’da 10 bin, Hindistan’da ise 17 milyon insan öldü.

Yine halk arasında normal grip olarak isimlendirilen influenza var. Bu gribin tıp liratüründeki adı influenza. Dünyada 7.5 milyar insan içerisinde 4-4.5 milyar insan normal grip dediğimiz influenza gribine yakalanıyor. Ölüm oranı yıllık ortalama 650 bin. Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği rakam bu.

Türkiye’de sadece kalp hastalığından ölenlerin sayısı yıllık 160 bin civarında. Bir o kadar da kanserden hayatını kaybediyor. Covid-19 tamam ama Covid-19’un dışında da insanlığın düşmanı olarak kabul edilebilecek çok sayıda hastalık var yeryüzünde…

İsterseniz biraz da Coronavirüs olarak da bilinen Covid-19’dan bahsedelim…

COVID-19’UN ÖMRÜ 100 GÜN

Daha önce yaptığım konuşmalarda Covid-19’un ömrü 100 gün demiştim. Halen o sözümün arkasındayım. Türkiye’de 11 Mart itibarıyla başladığı görülüyor demek ki 21 Haziran gibi bitecek diye düşünüyorum. Zaten düşme eğiliminde ve her geçen gün azalıyor.

Sağlıklı Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlarla alakalı olarak kamuoyunda ve çeşitli çevrelerde spekülasyonlar yapılıyor. Rakamların düşük gösterildiğini iddia edenler var. Sizin bu konudaki düşüncenizi öğrenebilir miyiz?

Rakamlar gerçeği yansıtıyor. Felaket tellallığına gerek yok. Türkiye’de bir grup var; ellerine telefonları alarak sosyal medyada saçma sapan iddialar ortaya atıyor. Bunlar yanlış… Bakın ben bir hekimim; milletvekili olmama rağmen işimin de başındayım. İşten asla kopmam ve takip de ederim. Sadece bizim hastaneleri değil, İstanbul’daki bütün büyük hastanelere gider gelirim ve başhekimlerle de diyalog halindeyim.

40 seneye yakın sağlık işiyle uğraşıyorum. Biliyorsunuz Silivri’deki ilk özel hastanenin kurucusu benim. Bu bölgeye de çok ciddi hizmetlerimiz oldu. Çünkü bölgeyi seviyoruz, insanımızı seviyoruz. İnsanlarımız için ne yaparsak az olduğuna inanıyorum. İnşallah daha iyilerini ve daha güzellerini yaparız.

KORONA VİRÜSÜ İLE SAKLAMBAÇ OYNAMAMIZ LAZIM

Bir defa Korona ile ilgili Türkiye nasıl bir hazırlık çalışması yaptı. Bundan kısaca bahsetmek istiyorum. Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca benim okul arkadaşım. İkimiz de aynı okuldan mezunuz. İlk olarak her dalda uzmanlığı olan insanlardan, toplam 36 kişi diye biliyorum bir kurul oluşturuldu. Kamuoyunda Bilim Kurulu olarak bilinen kuruldan bahsediyorum. Dahiliyeciler, göğüs hastalıkları uzmanları, pataloglar, enfeksiyon hastalıkları uzmanları, anestezi uzmanları, mikrobiyologlar ve biyokimyacılar… Bilim insanlarından bir bilim kurulu oluşturuldu. Kararlar bu bilim kurulunda görüşülüp tartışıldıktan sonra verildi. Türkiye işte bunu yaptı. Avrupa Amerika bunu yapmadı. Maske mecburiyeti vs bütün kararlar bu şekilde bilimin peşinden gidilerek alındı. Korona Virüsü ile bizim saklanbaç oynamamız lazım. Bakın bu söz çok önemlidir… Virüs bizden saklanmaz ama biz ondan saklanacağız.

Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin standartlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben iki yıla yakındır milletvekili olarak görev yapıyorum. Mecliste Türk tıbbının Avrupa’nın önünde olduğunu defalarca söyledim. Bazı milletvekili arkadaşlar çok abarttığımı söyledi. Hayır efendim abartmıyorum; Türk tıbbı, Avrupa’nın önündedir. Neden?.. Avrupa’dan önce biz beyin ameliyatlarını kapalı olarak yaptık. Robot kullanarak yapılan ameliyatları biz önce başlattık. Kalp ameliyatlarında; kalp çalışırken damarlarını değiştirdik. Diyalizde öndeyiz. Göz lazerinde öndeyiz. Türk doktorları kesinlikle ama kesinlikle Avrupa’nın önünde ancak Amerika’nın ayarında demiştim mecliste. Şimdi bunu değiştirdim ben; diyorum ki Avrupa’nın da önündeyiz, Amerika’nın da önündeyiz…

Bakın demin 100 yıldan bahsettim. Refik Saydam’dan Tevfik Sağlam’dan bahsettim.

Eskiden işadamları ameliyat olmak için Amerika’ya giderdi. Artık çok fazla giden olmuyor…

Gitmezler.. Artık onlar bize geliyor. Avrupa’dan, Asya’dan ve Afrika’dan bize tedavi olmak için; saç ekimi hariç 600 bin tasta gelmiş. Eğer saç ekimini de sayarsam 1 milyonu geçer. İstanbul’da öyle hekimler ve öyle klinikler var ki; hastaların çoğu yabancı.

Bir: Türk tıbbı ileride.. İki: hastaları bekletilmiyor.. Avrupa’da MR çekilecek 6 ay bekliyor hasta… İşte gazeteci Cüneyt Özdemir geçenlerde açıkladı. ABD’de yaşıyor biliyorsunuz. Kendisinin açıklaması var: “Orada doktora gittim hafif bir rahatsızlığım olmuştu. 6 ay sonraya gün verdiler, tahlil bile yapılmadı, küçük bir muayene ile yetinmek durumunda kaldık. Strese girdim, depresyona girdim. Ondan sonra geldim ülkeme 3 günde tedavi oldum, teşhisim konuldu, tedavi oldum, moralim düzeldi ve geri gidiyorum” dedi…

Artık günümüzde çoğu rahatsızlığın teşhisi 10 dakikadır, 20 dakikadır… Her şey makinayla… Türk doktorları ve Türk tıbbı bu nedenle çok ileride… Ayrıca bizim hastanelerimiz Avrupa’nın Amerika’nın gerisinde değil. Artık 5 yıldızlı otel gibi gerek özel, gerekse üniversite, devlet ve vakıf hastanelerimiz var… Her hasta özel odalarda yatıyor. Son yıllarda sağlığa çok yatırımlar yapıldı. Ben şunu üzülerek söylüyorum; Türkiye’de bazı insanlar bu kadar yatırımı ve bu kadar güzelliği göremiyor. Bazı insanlarda kalp gözü bile yok. Bu olmaz… Doğruyu söyleyeceğiz. Taa Atatürk’e dayanan bir söz var. Gazi Mustafa Kemal Paşa diyor ki; zor günlerde karşımızdaki rakibimiz bile olsa onu motive edelim, tenkiti normal günlerde yaparız diyor. İşte bu devlet adamlığıdır. Yine bir sözü var Atatürk’ün; mevzubahis vatansa gerisi teferruattır. Burada mevzubahis vatanımız, milletimiz, devletimiz… Burada millet bir felaketle karşı karşıya ama sen siyaset yapıyorsun. İşte şu olduydu, olmadıydı… Bunları bırakalım… Şu anki görevliler bir kere iyi hizmet veriyor. Türk doktorları, Türk hemşireleri, ebeleri, sağlık memurları, hastane çalışanları hepsi canları pahasına hayatları tehlikede olmasına rağmen görevlerini yapıyor. Doktor hastasını iki metreden muayene edemez; temas ediyor… Hekimlerin çoğu evine gidemiyor. Çoğu otelde kalıyor hastaneden çıkınca. Bazıları da ailelerinden ayrı ev tutmuşlar ki çocuğunu, eşini, annesini riske atmasın diye…

Türkiye’nin pandemi süreciyle ilgili yürüttüğü stratejileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye süreci iyi götürdü ağır krizlere çevirmedi. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlar doğrudur. İyileşen sayısı artık vaka sayısının iki katı. Size temennim şu; bayramdan sonra inşallah vaka sayımız da dört haneli rakamlardan üç haneli rakamlara inecek. Virüsün en büyük düşmanı güneş ve sıcaktır. Panik yok, tedbir var. İzolasyona yani insanlarla yakın temas kurmamaya çok dikkat etmemiz lazım. Mümkün olduğu kadar birbirimizden uzak duracağız. En ufak bir şikâyetimizde sağlık kuruluşlarına başvurmamız gerekiyor.

Aşı çalışmaları devam ediyor. Bütün dünya Türkiye dahil bu işle uğraşıyor. Geçirip de iyileşen insanlardan plazmalar alınıyor. En erken Eylül gibi aşısının çıkacağını düşünüyorum.

Bunun mücadelesini hep beraber vereceğiz. Sadece Sayın Bakanımız, bakanlık çalışanları ve doktorlar değil, halkımızın da teveccühü ile bu işi savuşturacağız. Virüs insandan daha akıllı değil. İlimden bilimden önde değil…

Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum…

Bu röportaj için size teşekkür ediyorum, bütün insanlarımıza herkese teşekkür ediyorum. Ramazan ayımız mübarek olsun. Ayrıca yaklaşan ramazan Bayramımızda da herkese sağlık ve huzur dolu güzel günler diliyorum.

Editör: TE Bilişim