Silivri’ye 2009 yılı Eylül ayında geldim. Mesleğim gereği engellilere hizmet veren bir kurumda sosyolog olarak çalışmalar yapmak ve bu tarihe kadar varlığından bihaber olduğum Silivrili engelli vatandaşlarımıza bir katkı da ben sunmak için. Üniversite yı

Silivri’ye 2009 yılı Eylül ayında geldim. Mesleğim gereği engellilere hizmet veren bir kurumda sosyolog olarak çalışmalar yapmak ve bu tarihe kadar varlığından bihaber olduğum Silivrili engelli vatandaşlarımıza bir katkı da ben sunmak için.

Üniversite yıllarımda haksızlığa ve adaletsizliğe, doğam gereği tepkili olduğum için aktif bir şekilde siyasetle iç içeydim. Ancak adalet ve özgürlük için sözde çaba sarf edenlerin; kendi çıkarlarının hep en önde olduğunu görüp kendimi geri çektim. Sözde özgürlükçü ve adalet savunucusu olup en büyük haksızlığı yapanları gördüm.

Karşımdaki kim olursa olsun, ne pahasına olursa olsun haksızlığa tavrımı koyarım. Yanlış yapana alkış tutamam. Yaptıklarını tasvip etmediğim kişiyi övemem.

Bu da hep doğrucu olduğum için hep arka planda kalmama neden oldu.

Olsun. Ben yaşam felsefemden ödün veremem.

Şimdi “neden bunları anlatıyorsun?” “Ne yapalım senin üniversite yıllarını!” diye kızmayın! Anlatmak istediğim konuya geleceğim.

Sabredin!

Üniversite bitiminden sonra tamamen siyasetten uzak bir halde, kendi içimde ideolojik yapım ile bir şeyler yapmaya çalıştım. Bu nedenle hiçbir zaman ideolojim bir siyasi partiye uymadı. Yada bir partinin ideolojisi bana uymadı…

Tek başına bir görüşü olan vatandaş olarak yaşadım.

Ve yaşıyorum…

Bunları neden anlattığımı şimdi açıklayayım. Sonra asıl konumuza gelelim.

Silivri’ye geldikten sonra engellilerle ilgili çalışmalar yürütürken yine haksızlığa dayanamadığım için bir gazetede yazı yazdım. Ancak okuyanlar beni bir siyasi partinin destekçisi olarak taraflı yazdığımı düşündü. Ve son yazım oldu.

Ve bugün…

Silivri’de siyasileri hep arka plandan takip ediyor ve gözlemliyorum. Ve bir siyasetçinin yaptıkları ve hayat tarzı çok dikkatimi çekti. Ancak bugün yaşadığım bir olay bu yazıyı yazmaya itti beni.

Şimdi yukarda yazdıklarıma rağmen ister taraflı görün isterseniz bu yazıyı yazarkenki içtenliğime inanın. Size bırakıyorum.

Bahsettiğim kişi şu anda Silivri Belediye Başkanlığını yapıyor.

Özcan Işıklar…

O’nu insana verdiği önem ile fark ettim önce. Verdiği hizmeti insanın gözünün içine soka soka, reklam ederek yapmıyor. Yardım ettiği evin önünde hatıra(!) fotoğrafı çektirerek o insanları zorla kendi siyasi görüşünü benimsetmeye çalışmıyor.

Siyasi parti temsilcisi olarak değil Silivri Belediye Başkanı olarak hizmet veriyor.

Afişler, reklamlar yapılıyor ancak sadece verilen hizmetler anlatılıyor. Kimseye ben şu kişiye şu yardımı yaptım denmiyor.

Yapılan, insana yönelik bütün hizmetler gizli olarak reklam edilmeden yapılıyor.

Hiçbir vatandaşa hizmet aldın oy vermeye mahkumsun diye psikolojik baskı yapmıyor.

Ve bugünkü olaya gelince…

Bugüne kadar gördüğüm bütün siyasilerin, medyayı yanına alarak göstere göstere yardım yapacağı ve siyasetçinin kendi reklamını yapacağı bir olayı şu anda 3-5 kişinin bilgisi ile gizlice çözüldü. Olayın detayına girmeyeceğim ancak, Özcan Işıklar adına atılan bir adımdı bu. Kendi şahsi kişiliği ile…

Bu yardımı belki her siyasetçi yapar. Ancak arkasındaki gazeteci ordusuyla…

Birçok siyasetçi gördüm. Çok fazla… Bizzat yakından tanıdım. Ve hep eksik siyasetçilerdi.

Türk Siyaseti’nin Özcan Işıklar gibi dürüst siyasetçilere ihtiyacı var.

Ve böyle bir siyasetçinin kurumunda çalışmak, O’nun adına hizmet vermek beni mutlu ediyor.

Umarım Silivri’de uzun dönemler yaşarım ve böyle yeni siyasetçiler tanırım. Ve her siyasetçiye bu şekilde birer yazı yazarım.

Ve bu yazılar arttıkça, siyasete ve siyasetçilere bakış açım değişir.

Umarım Silivri’de yaşayan bütün siyasetçiler Özcan Işıklar gibidir.

Son olarak; böyle bir olaya aracı olduğum ve sevinç gözyaşlarına şahit olduğum bu olay için Sayın Özcan Işıklar!a buradan teşekkür ediyorum.

29.06.2012 / SİLİVRİ

Sosyolog, M. Gökhan YAĞMUROĞLU