Sevgili Silivrililer, Bu yazımda size, 1 yaşındaki bir bebeğin süt parasına tenezzül eden bir dolandırıcıdan bahsetmek istiyorum. Gazeteciliğin, yani bizim mesleğin, dışarıdan görünmeyen ancak içine girdiğiniz zaman dikkatinizi çeken çok olu

 

Sevgili Silivrililer,

Bu yazımda size, 1 yaşındaki bir bebeğin süt parasına tenezzül eden bir dolandırıcıdan bahsetmek istiyorum.

Gazeteciliğin, yani bizim mesleğin, dışarıdan görünmeyen ancak içine girdiğiniz zaman dikkatinizi çeken çok olumsuz tarafları da bulunmaktadır.

Maalesef bazıları inanılmaz formüller geliştirerek siyasi rantın içerisine girip köşe dönmeyi hedef edinmiştir kendine…

Çevrenizde öyle fırıldaklar döner ki bir bakmışsınız haberiniz bile yokken sizin adınızı kullanarak inanılmaz pazarlıklar yapılmaya başlamıştır.

2004 yılının başlarıydı. İstanbul’da çalıştığım TV kanalından ayrılmıştım. Ersin Özalp ısrarla birlikte çalışmak istiyor, ancak ben böyle bir düşüncem olmadığını söylüyordum.

Ofislerine gidiyordum, kendileriyle çay bahçelerinde oturuyordum, hatta bazen haftalık gazetelerine ve internet sitelerine yardım da ediyordum. Ancak profesyonel olarak kendileriyle çalışmıyordum.

Fakat çevreye ve özellikle de belediye yönetimine güya bana çaktırmadan kendilerinin yanında çalıştığımı söylüyorlardı.

23 yıldır bu mesleğin içerisinde olduğum için; gazeteci kimliğimin bazı siyasetçiler üzerinde oluşturduğu ürküntüyü kullanmak istediklerini anlamıştım.

“Cem bizimle birlikte çalışıyor, kalemi bizim elimizde, bizimle anlaşırsanız Cem’den yana sorun yaşamazsınız” mesajı vermeye çalıştıklarının farkına vardığımda onlara dostane anlamda sağladığım desteği vermemeye başladım..

Atılım Medya’yı kurarak kendi işimi yapmaya başladığımda Ersin Özalp bana selam vermeyi kesmişti.

Çünkü bütün hesaplarını beni kullanmak ve sırtımdan para kazanmak üzerine kurmuş; bunda başarılı olamayınca da tepki göstermeye başlamıştı.

Uzun zamandır kendi işimin başındayım. Kendi adıma dergi çıkartıyorum ve yerel bir internet haber portalı işletiyorum. Reklam da alıyorum ve yasal olarak faturasını da kesip para kazanıyorum. Kazandığım paraların vergisini de takır takır ödüyorum.

Ancak bir süredir Ersin Özalp, sahibi olduğu internet sitesinde bana karşı yaylım ateşine başladı.

Hem gazetecilik geleneğidir, hem de benim adetimdir. Böyle bir durumda hayatımın hiçbir döneminde sessiz kalmadım. Hemen aynı şekilde karşılık verdim.

Şimdi müsaade ederseniz, Ersin Özalp hakkında tanık isimleri de vererek yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum.

Şimdi sıkı durun. Çünkü anlatacaklarım karşısında kanınız donacak ve insanlığınızdan utanacaksınız.

1990’lı yılların başları…

Türkiye’de özel radyolar yeni kurulmaya başlamıştı. Silivri’de de bu işi yapmak isteyen bir grup vardı. Rahmetli İlyas Yılmazer, Ayhan Yılmazer, Süreyya Silivrili, Yavuz Çengel, Taner Çetin, Ömer Sebahattin Çetin, Mehmet Dağlı, Ersin Özalp ve aralarında sonradan katılan Hüseyin Şahin…

Bazıları cebinden para çıkartıp koyuyor, bazıları da işten arta kalan zamanlarında çalışarak katkı sağlıyordu. İlk adıyla Silivri FM olarak yayına başladılar. Daha sonra adını Marmara FM yaptılar. Sonradan Marmara TV adında yerel bir televizyon kanalı da açıldı. Ben de askere gidene kadar Marmara FM-TV’de Haber Müdürlüğü yaptım. Marmara FM-TV, bir dönem çok popüler olmasına rağmen sonrasında ortaklar arasında meydana gelen anlaşmazlıklardan dolayı tarihin sayfaları arasında kaybolup gitti…

Anlatacağım olay da işte burada ve halen hayatta olan çok sayıda tanığın önünde yaşanıyor.

Özel radyo ve TV’lerin işleticisi olan şirketin yasal sebeplerden dolayı anonim şirket olması gerektiği için Marmara Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Ticaret A.Ş. adlı bir şirket oluşturuldu. Ve şirketin yönetim kurulu başkanı olarak da Ersin Özalp belirlendi.

Belediye Başkanı Özcan Işıklar da o dönem şirketin murakıbı olarak görev yaptı. Yani aşağıda anlattığım olaya kısmen kendisi de üzülerek tanık oldu. 

Şirketin yönetim kurulu başkanı Ersin Özalp, gerek kuruluş aşamasında, gerekse gelişme aşamasında “şöyle yapacağız, böyle yapacağız, vericiyi değiştirmemiz gerekiyor, daha güçlüsünü almamız gerekiyor, şu aleti almamız gerekiyor, bu cihazı almamız gerekiyor” diyerekten devamlı olarak ortaklardan para topladı…

Ortaklar arasında 2004 yılı Nisan ayında aramızdan ayrılan rahmetli İlyas Yılmazer de vardı. Ve o dönemde oğlu dünyaya geleli bir yıl kadar olmuştu.

Yılmazer, bu yatırımı ailesinin ve çocuklarının geleceği olarak gördüğü için ödemelerini aksatmadan yapıyor ve Ersin Özalp’in para taleplerine yetişmeye çalışıyordu.  

Ancak bu ödemeler bütçesini öyle bir sarsmıştı ki; henüz daha bebek olan oğlunun süte ihtiyacı olmasına rağmen, sütçüyü kapıdan geri çevirip şirketin ödemelerini yapıyordu…

Konuyu fazla uzatmadan sonuca gelmek istiyorum. 1995 yılının sonlarına doğru Ersin Özalp’in birlikte yola çıktığı bütün arkadaşlarını dolandırdığı ortaya çıktı.

Bilmem kaç kilovatlık sayısız sayıda verici yaptırdığı İzmirli Osman adlı kişi, Silivri’ye gelerek Özalp’in kendisi ile anlaşarak ortakları nasıl kandırdığını ve sahte cihazları yapılmış gibi göstererek içeriden çektiklerini paraları bir bir anlattı.

İlyas Yılmazer, 2004 yılı nisan ayında bir kalp rahatsızlığı sonucunda aramızdan ayrıldı. Ve ölene kadar da Ersin Özalp’in adı her geçtiğinde “bebeğimin süt parasını dolandırdı, O’na hakkımı bu dünyada da, öteki dünyada da helal etmiyorum” dedi.

Şimdi burada yazdığım bu olayın çok sayıda yaşayan tanığı var. Hem de öyle böyle değil, kamuoyunda çok tanınan isimler bunlar.

Bu isimleri merak ediyorsanız hemen yazabilirim.

Yavuz Çengel…

Süreyya Silivrili…

Hüseyin Şahin…

Ayhan Yılmazer…

Taner Çetin…

Özcan Işıklar…

Ve daha birçok insan; Ersin Özalp’in ne fırıldaklar çevirerek kendisine inanan ve birlikte yola çıkan insanları nasıl dolandırdığına tanık oldular…

İsterseniz biraz daha devam edelim.

Geçtiğimiz haftalarda yazdığım yazıda, Özcan Işıklar’ın kendisinden matbaa işi isteyen Ersin Özalp’e 2010 yılı takvim basım işini verdiğini, ancak karşısına çıkan astronomik fatura üzerine Özalp’in adam olmaya niyetinin bulunmadığını fark ederek, bir daha kendisi ile çalışmaya tövbe ettiğini yazmıştım.

Yine aynı yazıda Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Ali Tabakoğlu’nun, Özalp’e odanın internet sitesi işini verdiğini, ancak çıkartılan faturayı gördükten sonra gözlerinin yuvalarından fırladığını anlatmıştım.

Sevgili Silivrililer,

Lütfen dikkat edin. Kelime oyunu yapmıyorum, kıvırmıyorum. Açık ve net olarak “dolandırıcı” diyorum ve hepsi de Silivri’de saygı duyulan ve güvenilen birçok tanık ismi veriyorum.

Şimdiye kadar Ersin Özalp ile ortak iş yapıp da “kazık yemedim” diyen bir tane insan gösteremezler bana Silivri’de.

Ersin Özalp'e dikkat edin. Genellikle yanında doğru düzgün bir arkadaşını göremezsiniz.

Acaba niçin?

Ne kadar çocukluk arkadaşı varsa hepsini dolandırdığı için olmasın...

İşte buyrun sonuç ortada...

İsterseniz yazıyı baştan sona bir daha okuyun.

İsterseniz bu yazdıklarımı isimlerini verdiğim tanıklara sorun.

Yazımın başlığı neydi?

Silivrili bir dolandırıcının portresi…

Şimdi lütfen bu başlığı hep birlikte yeniden tekrarlayalım:

Neydi?

Silivrili bir dolandırıcının portresi…