Koronavirüs dolayısıyla hepimizin hayatı alt üst oldu…

Birçoğunuz gibi ben de evde karantina hayatı yaşıyorum. Çalışmalarımı da bir süreliğine evden yürütüyorum.

Müsaade ederseniz bu zor günlerde rutinin dışına çıkarak sizlere daha farklı konulardan bahsetmek istiyorum.

Örneğin bugün öğrencilik hayatımdan bir anıyı anlatabilirim…

Baba tarafından Silivri’nin yerlisiyiz. Ancak babamın memuriyeti dolayısıyla ilkokulu bitirene kadar İstanbul’da oturduk. Sadece yazları Silivri’ye geliyor ve yaz tatillerimi Silivri’de geçiriyordum.

Çok yaramazdım. İlkokul öncesinde evdeki kalorifer borularından tavana tırmanır, annem zar zor aşağı indirirdi.

Ortaokula Silivri’de; Silivri Lisesi’nin ortaokul bölümünde başladım….

O zamanki öğretmenler genellikle sol görüşlüydü. Tabi ben o yıllarda sağ sol ayrımını fazla bilmemekle birlikte “selamünaleyküm” dediğim zaman genellikle öğretmenlerimden azar işitirdim.

Lise yıllarımda çok fazla disiplin cezası aldığım için okul okul gezmek zorunda kaldım. Yine Silivri Lisesi’nde okuduğum bir dönem o yıllarda Silivri’de Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Yavuz Özeren’in eşi Ayşe Özeren de okulumuzda öğretmendi.

Kendisi dersimize hiç girmemişti ancak okulun koridorunda her karşılaşmamızda muziplik olsun diye elimi göğsüme götürerek “esselamünaleyküm” diye selam verirdim. Ayşe Öğretmen de kızarak kafasını çevirirdi.

Bir gün idareden çağırıldım. Öğrencilik hayatımda benim için idareden çağırılmak çok sıradan bir şey olduğu için doğal olarak niçin çağırıldığımı merak etmeden sakin bir şekilde dönemin müdür başyardımcısı (rahmetli) İsmail Dikici’nin odasına gittim.

Öğrenci gelenekleri uyarında önümü ilikleyip kapıyı vurarak odaya girdim. Hem İsmail Bey, hem de diğer müdür yardımcısı İbrahim Meriç odadaydı.

Daha ben içeri girer girmez İsmail Dikici elini göğsüne götürerek “esselamünaleyküm” dedi.

Şaşırmıştım…

Çünkü İsmail Bey pek de “esselamünaleyküm” diyecek bir adam değildi…

İsmail Bey ikinci kez aynı şekilde “esselamünaleyküm” dediğinde benim jeton düşmüştü…

Gülmeye başladım…

Diğer müdür yardımcısı İbrahim Meriç de bana hitaben “hani çok da Müslüman olsan…” dedi…

Ben yine gülüyordum…

Fazla bir şey konuşmaya gerek kalmadan her iki müdür yardımcısıyla da iletişim kurmayı başarabilmiştik.

İsmail Dikici bana döndü ve “bir daha öğretmenine öyle selam vermeyeceksin” dedi.

Ben de “peki nasıl selam vereyim hocam” diye sordum…

İsmail Bey’in cevabı son derece kısa ve netti:

-Hiç selam vermeyeceksin...

-Öğretmeninin senin selamına ihtiyacı yokmuş…

Bir daha Ayşe Öğretmen’le karşılaştığımda selam vermedim…