Ramazanın başlamasına şunun şurasında bir hafta kaldı.

Ramazan deyince aklıma eski ramazanlar ve İstanbul’daki eski ramazan eğlenceleri geliyor.

Her ne kadar o dönemlerde henüz dünyaya gelmemiş olsam da; kitap okumayı sevdiğim için eski ramazan eğlenceleri hakkında az biraz bilgim bulunur.

İstanbul’un bugünkü Fatih ilçesinde yer alan Direklerarası adında bir semt var.

Direklerarası, 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında İstanbul’daki eğlence hayatının vazgeçilmezleri arasındaydı.

Direklerarası’nda, karagöz ve hokkabaz gösterileri, pehlivan güreşleri, kanto, meddah ve tulûat; yani tiyatro gösterileri olurdu. (Doğaçlama yoluyla yapılan tiyatro gösterisine eskiden tulûat denirdi)

Peki Silivri’de ramazan ayında ne yapacağız diye sorarsanız; ben size yerel siyasetin tulûat sanatçısı ve meddahı olarak kabul ettiğim bir isimden bahsetmek istiyorum.

Selami Değirmenci…

Bu muhterem zat’a niçin tulûat sanatçısı ve meddah yakıştırması yaptığımı merak ediyorsanız onu da açıklayalım efendim.

Değirmenci, kendisiyle uzun süre ilgilenilmediği zaman anında kızacak bir konu buluyor ve bağırıp çağırmaya başlıyor.

Bağırıp çağırırken de tepesi kızarıyor…

Saydırıp saydırıp rahatlıyor…

Yanında bulunan ve artık sayıları beşi geçmeyen arkadaşı da kendisini alkışlayarak mutlu ediyor.


Bu tür yerel tulûat gösterileri bizim için vazgeçilmez bir eğlencedir.

Biz yerel basın olarak Silivri’deki siyasetçilerin böyle tulûat gösterileri olduğu zaman gazetelere ve internet sitelerine koca koca haberler yapıyoruz.

Böyle yapmamız bütün siyasetçilerin hoşuna gidiyor.

Kendilerini çok önemli bir insan zannediyorlar.

Tabi Değirmenci’nin de hoşuna gidiyor.

Çevresinde sayıları iyice azalarak artık beş kişiye inen arkadaşları da sırtına vurup “helal sana Başkan yine iyi benzettin” diyor.

Değirmenci hemen kasım kasım kasılıyor ve kabarıyor…

Gururu okşanıyor…

Eski günlerini hatırlıyor…

Emekli olmuş Denizli horozu gibi eski günleri yâd ederek gözleri doluyor…
 

Sevgili Silivrililer,

Hani mızıkçı çocuklar vardır, böyle kendileriyle ilgilenmediğiniz zaman hemen bir bahane bularak bağırıp çağırmaya ve ciyak ciyak ağlamaya başlar.

Değirmenci de yaşlandıkça mızıkçı çocuklara benzemeye başladı.

Bir süre kendisiyle ilgilenmediğiniz zaman hemen bir bahane bulup bağırıp çağırmaya başlıyor.
 

Önceki gün gazeteci arkadaşım Müge Cesur’a beyanat vermiş.

Birkaç güne kadar basın toplantısı düzenleyip Belediye Başkanı Özcan Işıklar ve CHP İlçe Başkanı Suna Göçengil’e bağırıp çağıracakmış.

İki aydır dolaylı olarak haber gönderiyor Işıklar’a…

Bak bugün bağıracağım haa…

Bak yarın bağıracağım ha…

Bak iki gün sonra bağıracağım ha…

Işıklar gülüyor, Işıklar güldükçe Değirmenci daha çok kızıyor…


Valla ne yalan söyleyeyim biz de basın olarak kendisini izliyoruz.

Arada bağırıp çağırması hoşumuza gidiyor.

Çünkü bizim gıdamız da bu işte…

Bu polemiklerden bize de eğlence çıkıyor…

Ancak düşünmeden de edemiyorum. Yahu Selami Bey hayatında tek bir kere de Silivri için bağırıp çağırsın. Silivri’nin menfaatleri için bağırıp çağırsın.

Hep kendisi için bağırıp çağırıyor.

Belediye başkanlığım gitti diye tepinip duruyor.

Oyuncağım gitti diye adeta zıp zıp zıplıyor…

Ama bütün bu gürültüleri hep kendi egosu için çıkartıyor…
 

Hatırlarsanız Selami Değirmenci, yıllar önce “Şaban Baba” lakabıyla anılan rahmetli Şaban Demiray için belediye başkanlığı zamanında belediye binasının en alt katında bir oda tahsis etmişti.

Rahmetli her gün düzenli olarak odasına gelir ve çay kahve içerdi.

Özcan Işıklar’dan rica edelim Değirmenci için de belediye binasının alt katında bir oda tahsis etsin.

Canı sıkıldıkça gelsin, odasında otursun, çay kahve içsin, misafirlerini ağırlasın…

O da öyle mutlu olsun…

Fırça atılması gereken personel oldukça hemen Değirmenci’nin odasına göndersinler.

Değirmenci onlara bağırsın, çağırsın…

Rahatlasın…

Bağırsın çağırsın

Rahatlasın…

Bağırsın çağırsın

Rahatlasın…

Mutlu olsun...