Şimdi o kadar gazetecisi yazarı dururken sana mı kaldı bu işler diyebilirsiniz… Haklısınız da… Tamam, tamam sakin!!!  Hiçbir bu işe gönül vermişin kaleminde gözüm yok. Aslında öncelikle hepimizin günlük yaşantımızda karşılaştığımız ama hem araştırmadığımı

Şimdi o kadar gazetecisi yazarı dururken sana mı kaldı bu işler diyebilirsiniz… Haklısınız da… Tamam, tamam sakin!!!  Hiçbir bu işe gönül vermişin kaleminde gözüm yok. Aslında öncelikle hepimizin günlük yaşantımızda karşılaştığımız ama hem araştırmadığımızdan hem de bize hep bir şeylerin dayatılıp sindirilmeye alıştırılmış bir toplum olduğumuzdan sessiz kaldığımız bazı mevzuların hukuksal karşılıklarıyla çıkacağım karşınıza. Yazılarımı okuduktan sonra konuyla ilgili bir olayla karşılaştığınızda yükselen çığlığım aklınıza gelsin yeter…

İlk konumu hiçbir hukuksal dayanağı olmayan “park yasağı sebebiyle araçların çekilmesi” olarak belirledim. Aslında çevremizde eşimiz dostumuz hep anlatır ama “Bin nasihat bir musibet”  diye bir şey var. Tam düşündüğünüz gibi benimde arabamı çektiler ama öncesi sonrası diye anlatmaya başlayayım.  Hemen  sıvayalım kolları…

Betimlemeleri pek severim, şimdi size o günün ne kadar yoğun bir gün olduğunu yetiştirmem gereken onca işin arasında bir de başıma bunun gelmesini vs. anlatmayacağım direk konuya giriyorum. Kısacası; bir gün arabamı park edip 5 dakikalık bir işimi görmek için bir binaya girmiştim. Ve yaklaşık 4 dakikada işimi halledip çıkmıştım ki… 100 m ötede arabamı havada sallanırken gördüm. Tabii ki bu bir rüya değildi; harikalar diyarında olan Alis, bense maalesef gerçek dünyadayım. Masaldaki gibi arabalar falan da uçmuyor bu dünyada. Neyse 100 metreyi usain bolt sprintiyle koşarak aracımın yanına yaklaştığımda bir adet ray-ban gördüm... Tam tahmin ettiğiniz  gibi polis bey gözlüklüydü.. (Acaba diyorum polis akademisini bitirince bu gözlükleri de polislere mi zimmetliyorlar?) Başladık polis beyle sözlü münakaşaya arabamı indirmesi gerektiğini, ilgili mevzuata göre aracımı park ettiğim yerin yasak alan olmadığını söyledim. Polisse aracı otoparktan alabileceğimi söyledi Aracımın arkasında İp gibi dizili diğer araçlar dururken bir günah keçisi mi seçilmiştim? Hayır!! bu doğru bir bakış açısı değildi. Tüm sorgulamalarımdan sıyrılıp aracın çekildiği bölgeyi karış karış fotoğrafladım. Aynı zamanda aracı çeken çekiciyi , polisleri çevreyi vs... Allah tarafından üzerime oturan bir soğuk kanlılıkla her yerin fotoğrafını çekmeyi bırakıp “tüm cezaları kesip aracımı indirin tüm yasal yollara başvuracağım“  dedim. Polis bey bu kararlılığımın ardından munis bir gülümsemeyle aracına geçip camını kapatarak bir kaç telefon trafiğine girdi. Telefonlaşmaları sonrasında aslında kendisinin yasak yere park ettiğini anlamış olacak ki Allah tarafından yüzüne gelen bir nur ışığıyla aracımı indirip,  bir gül suyu kokusuyla üzerime geldi “ hepimizin birbirimize işi düşer, bugün ben size yarın siz bana  bu seferlik bir şey yazmıyorum “ diyerek  aramızda su geçirmez bir bağ kurdu. Sonradan söyledi ki kendi çocuğu da avukatmış. E mevzuatta bu durum karşısında ceza yazılmaması gerektiğimi yazıyordu. Tüm hukuk mantığım muhakeme yeteneğim “hayır hayır” diyordu. Acaba az önce yaptığı telefon trafiğin de mi öğrenmişti çocuğunun avukat olduğunu, cübbeyi o an mı giymişti ki. “İnandıklarının peşinden git” dogmasıyla hareket ettiğim şu ahir ömrümde yine yapacağımı yaptım “ cezamı kesin makbuzumu verin” dedim başka bir şey demedim. Tüm ısrarlarıma rağmen, peygamber sabrı gösterip, kararlığından bir şey yitirmeyen memur bey; cezayı da kesmedi raybanını da çıkartmadı.

Neyse gelelim konuya kıssadan hisse kara kaşlı kara gözlü değilim o ceza neden kesilmemişti  hiç düşündünüz mü? Durun boşuna düşünmeyin. Ben düşündüm yeterince, çünkü biliyordum ve susmayacak durmayacaktım en azından öyle görünüyordum ; Diğer yönden; Karayolları istatistiklerine göre Türkiye'de yaklaşık 15 milyon araç var. Yani Türkiye'de yaklaşık her 5 kişiye bir otomobil düşüyor. Bu duruma farklı açılardan bakıp farklı sonuçlara ulaşmak mümkün... Kimine göre refah seviyesi, kimine göre cari açık nedeni, kimine göre trafik kimine göre ise park yeri sorunu... Ama herkesin savunması aynı 'Otomobil lüks değil artık ihtiyaç!'

Ama artık araban mı var (park yeri) derdin var. Bir dönem sokaklarda asayişin tam sağlanamadığı zamanları hatırlayın 'değnekçi' diye tarif edilen 'sokak efeleri' bu ranta talip olmuştu. Sokak başları ve şehir merkezlerindeki boş araziler parsellenmişti. Bir süre sonra çetelerin, mafyaların önü alındıktan sonra araç sahipleri biraz daha rahat ettiler... Bu kez de belediyeler bu ranta talip oldu. Tasvip etmesem de en azından aracınızın güvenliğinden emin olma imkanı sunuldu. Araç sahipleri için sadece sorun bunlarla sınırlı değil. Bir dönem de çekicilerin keyfiyeti devreye girdi. Yetkileri olmadığı halde kendilerini trafik polisi yerine koydukları zamana da şahit olduk.

 

ŞİMDİ ESKİYE GÖRE DURUM İYİ DEVLETİMİZ ÇEKİYOR ARAÇLARIMIZI , OLSUN MU DİYECEĞİZ?? TABİ Kİ HAYIR…

Hemen burada bulunma sebebime geleceğim ve mevzuatlara bakacağız;

Karayolları Trafik Yönetmeliği Madde 112 - Durma halleri dışında yolcu indirip bindirmek, yük yüklemek veya boşaltmak veya beklemek amacı ile araçların kısa süreler içinde durdurulması "Duraklama"dır.
Duraklama, bekleme amacı ile yapılırsa, bunun süresi en çok 5 dakikadır. Bu sürenin geçirilmesi park etme sayılır.

"Parketme Yasaklarına Uymayan Araçlardan Hangilerinin Kaldırılacağı ve Kaldırmaya Yetkililer

Madde 119- Yasaklanmış yerlerde ve hallerde park edilen araçlardan aşağıda sayılan yerlerde parketmiş olanlar esas ve usullerine uyularak yetkililerce kaldırılır.

a) Duraklamanın yasak olduğu yerlerde,

b) Geçiş yolları önünde ve üzerinde,

c) Belirlenmiş yangın musluklarına her iki yönden 5 metrelik mesafe içinde,

d) (Değişik:RG-09/09/1997-23105) Kamu hizmeti yapan yolcu taşıtlarının duraklarını belirten işaret levhalarına 15 metrelik mesafe içinde,

e) Üç veya daha fazla ayrı taşıt yolu olan karayolunda ortadaki taşıt yolunda ve üç veya daha fazla şeritli yollarda aksine bir düzenleme veya işaretleme yapılmadıkça sağ şerit dışındaki şeritlerde,

f) (Değişik: RG-02/11/2000-24218) Kurallara uygun şekilde park etmiş araçların çıkmasına engel olacak yerlerde,

g) (Ek:RG-09/09/1997-23105) Geçiş üstünlüğü olan araçların giriş ve çıkışının yapıldığının belirlendiği işaret levhasından 15 metrelik mesafe içinde,

h) Kamunun faydalandığı yerlerin giriş çıkış kapılarının önünde ve her iki yönünde 5 metrelik mesafe içinde,

ı) Belirli kişilerin ve tatil günleri dışında, kurum ve kuruluşların araçları için ayrılmış ve bir işaretle belirlenmiş park yerlerinde,

Parkedilmiş araçlar ile yukarıda sayılan yerler dışında kalan fakat belirgin şekilde trafik düzenini ve trafik güvenliğini etkilediği görülen ve sahibi bulunmayan ve yasak yerde olması bile genel güvenlik bakımından tehlike yarattığı anlaşılan araçlar trafik zabıtasınca, trafik zabıtasının görev almadığı veya bulunmadığı yerlerde genel zabıta tarafından kaldırılır.
Yerleşim birimleri dışındaki karayollarında taşıt yolu üzerinde mecburi haller dışında ve gerekli önlemleri almadan parketmiş araçları yolun yapım ve bakımından sorumlu olan kuruluşlar da kaldırmaya yetkilidir."

Yukarıda mevzuatta verdiğim örneklerde “kanun boşluğu” nu görmek için hukukçu olmaya lüzum yok. “ yukarıda sayılan yerler dışında kalan fakat belirgin şekilde trafik düzenini ve trafik güvenliğini etkilediği görülen ve sahibi bulunmayan” bu demek oluyor ki, eyyy yetkililer siz takdir ediniz!!!! Ve uygulamada her gün takdir yetkisini sonuna kadar kullanan yetkililerle başbaşayız… Mevzuat bununla sınırlı değil;

2011 yılında dönemin içişleri bakanı artan şikayetlerin önünü almak için hayırlı bir icraate imza attı ve 1 Mayıs 2011 tarihinde 81 ile genelge göndererek araç çekme işine son verdi. Nasıl mı ?

Trafik düzeni ve güvenlik bakımından tehlike oluşturmayan hiçbir araç parka çekilmeyecekti. Sadece araç, tehlike oluşturuyorsa otoparka çekilecekti. Otomobili çekici üzerindeyken yetişen sürücüye aracı teslim edilecekti. Araçları otoparka çekilmesine rağmen 24 saat içinde müracaatta bulunmayanlara çekilme nedeni, uygulanan cezai işlem ile arabanın bulunduğu otoparka ait bilgiler verilecekti. Genelge sadece bununla sınırlı değildi. Aynı zamanda otopark standartları da yeniden belirlendi. Geceleri yeterince aydınlatılmayan, afetlere karşı sigorta yaptırmayan işletmelerin yetki belgesi iptal edilecekti.

Yalnız 13 Şubat 2008 tarihinde de bir genelge yayımlanmıştı. Bu genelgede dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay imzası vardı yine 81 ilin valilerine gönderilmişti. O genelgede de "bundan sonra yasak yere park eden araçlar, parka çekilmeyecek ve sadece para cezası yazılacak." denilmişti. Genelgede, "Araçların, yetkili olmayan kişi veya kuruluşlara ait çekicilerle çekildiği, çekme ve kaldırma işlemi sırasında araçlara zarar verildiği, çekilen araçların emniyetli ve izin verilen yerlerde muhafaza edilmediği ve çekme işlemleri sonrası aşırı fiyat istendiğine" dikkat çekilmişti. Bazı polislerin lüks araçlarla ceza kesmekten çekindiği yolundaki iddialardan hareketle de, ceza yazılırken kesinlikle lüks araç ayırımı yapılmaması direktifini yine genelgede yer alıyordu.

Kısacası keyfiyet söz konusu olmayacak yapılan düzenlemelerle araç çekme eziyeti bitirilecekti. Üstelik genelgelerin altında dönemin iki İçişleri Bakanı'nın imzası vardı.

Hepimizin bildiği gibi  bugünlerde karşılaşılan uygulamalar genelgelerin uygulanıp uygulanmadığı şüphelerini beraberinde getiriyor.

Hemen teybe “yallah şofer yallah ne bekliysen” adı parçayı koyuyor ve diyorum ki susmayın!!!  tüm mevzuat sizin yanınızda. Kesilen cezaları en yakın trafik mahkemesi yoksa sulh ceza mahkemelerinden iptallerini talep edin, eğer memurun takdir yetkisini kullanırken aşırılığa kaçtığını düşünüyorsanız görevi kötüye kullanmadan suç duyurusunda bulunabilirsiniz.

Siz bu yazıyı okurken amma da abartmış yazan diyorsanız, bir de bundan sonraki yazımı okuyun abartılacak ne kadar çok hukuksuzluk var….